İğdiş ne demek? Türk tarihinde iğdiş nedir? İğdiş edilmek nedir?

4 mins read

İğdiş sözü eski Türkçede “beslemek, yetiştirmek, terbiye etmek” anlamındaki “igid“ filinden yapılmış bir isim olarak “beslenmiş, yetiştirilmiş, terbiye edilmiş” demektir. Kelime Anadolu ve İran’da iki farklı manada kullanılmıştır. Farsçada kelime “melez insan” veya “melez at” anlamındaki kelime köklerinden gelmektedir. İran’da Selçuklular ve İlhanlılar döneminde “melez insan” anlamında kullanılmıştır. XII. yüzyılın ilk çeyreğinde eserini yazan İbn İsfendiyar “ikdiş” kelimesini “yikdiş” şeklinde almış ve buna “melez atlar” anlamı vermiştir. Reşidüddin Fazlullah ise “yikdiş”i babası Türk, anası yerli kadın olanlar şeklinde açıklamıştır.

Türk dünyasında ilk defa Yusuf Has Hâcib tarafından 462 (1069-1070) yılında yazılan Kutadgu Bilig’de İğdiş adı birkaç yerde geçer. Bu eserde İğdiş sözü “terbiye edilmiş adam” manasında kullanılmıştır. Kutadgu Bilig’de bir de iğdişci sözü geçmektedir. Hatta eserde bunlara bir bölüm ayrılmıştır. İğdişçiler kelimesi “hayvan yetiştiricileri” şeklinde açıklamıştır. Burada iğdişci muhtemelen koyun ve deve gibi hayvanları ve özellikle atları terbiye eden kimseye denilmiş gibi görünüyor.

Karahanlılar döneminde (840-1212) “iğdiş” şehir halkının ve ordunun yiyecek ve mal ihtiyacını sağlamaktan sorumlu sosyal bir gruba verilen isim olmuştur. Bu suretle İğdişler, süt, yün, yağ, yoğurt, peynir ve kımız gibi temel yiyecekler ile yaygı ve keçe gibi ev eşyalarını üretir veya temin ederdi. XII. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu Selçuklularında da görülen iğdişler, çoğul şekliyle Farsça kaynaklarda “igdişân”, Arapça kaynaklarda da “egâdişe” şeklinde geçmektedir. Başlarındaki reislere de “iğdiş başı”, “emîr-i igdişân” veya “emîrü’l-egâdişe” denmiştir. İğdişler, vergi yazmak, vergi toplamak gibi mali işlerle de görevli idiler. Selçuklu sultanları tarafından, devlet içinde resmî bir görevleri olup olmamasına bakılmaksızın iğdişler gibi sosyal zümreler her zaman itibarlı tutulmuşlardı. Bazan onların otoritelerinden zaman zaman faydalanmışlardır. Anadolu Selçuklu kaynaklarında iğdişlerin hüviyeti, menşeleri ve görevleri hakkında ayrıntılı bilgi yoksa da onlar Anadolu Selçuklu şehir toplumunun dayandığı dört unsurdan biri idi. Anadolu Selçuklu sultanlarının tahta çıkma, biat, karşılama, uğurlama, kutlama ve taziye törenlerine sivil ve asker bütün devlet erkânının yanı sıra Ahîlerle birlikte İğdişler de katıldılar. I. İzzüddin Keykavus (1211-1220) kardeşi Alâeddin Keykubad’ı Ankara kalesine teslim olmaya mecbur ettikten sonra onu saraydan çıkararak iğdişlerin birinin evine naklettirip üzerine muhafız kişiler tayin etmişti. Daha sonra Alâeddin Keykubad’ın (1220-1237) tahta çıkarılması, Ahiler gibi İğdişleri de çok sevindirdi. Dolayısıyla onlar bu tahta çıkarılma olayını Alâeddin Keykubad’ın sekiz yıl gibi uzun bir süre hapiste tutulmasını bir mağduriyetin telafisi olarak değerlendirdiler. Bu hususta duydukları sevinci de Keykubad’ı karşılama, uğurlama ve kutlama törenlerinde en etkili bir şekilde gösterdiler. İğdişler bir başkanın emrinde kentlerde asayişi koruyacak bir milis güç de oluştururlardı. Ayrıca kent savunmasına ve vergi toplanmasına yardım ederlerdi.

Anadolu’da bu yüzyılda İğdiş deyimi, Müslümanlığı kabul etmiş yerlilerle Türk kadınlarının evliliğinden doğan çocuklar için de kullanılırdı. Müslümanlığı kabul etmiş yerli olan İğdiş, kentte yaşayan aristokratlar arasında sayılmaktadır. İğdişler, askerî bir müfreze ve kentte düzeni sağlayan polis gücü olarak görev yaptılar. Gerek iğdişler gerekse iğdişbaşlarından halkın temsilcisi olarak Hıristiyan olanlara da rastlanmıştır. Moğolların istilasında Kayseri’de iğdişbaşı Hacukoğlu adında bir Ermeni idi ve 1243’de şehri Moğollara bu kişi teslim etmişti.

Şehirlerdeki esnafın temsilcisi olarak divanda görev yapan iğdişbaşı kent yönetimindeki en aktif görevliydi. İğdişbaşı bu göreve bir takrir ile başlardı. Kendisi halkın ileri gelenleri arasından seçilmiş olmakla birlikte, devlet memuru niteliğindeydi. Bir “takrir-i iğdişan” örneğinde de onların tüccarlar ve diğer şehirlilere vergi tarh edip topladıkları yer almaktadır. Şehir halkının en önde gelen temsilcisi olarak iğdişbaşının bu görevi ne derece şehir halkının çıkarlarını düşünerek yerine getirdiği konusu fazla açık değildir.

Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin yazdığı bir mektuptan ve XIII. yüzyılın sonlarına doğru düzenlenmiş bir resmî atama belgesinden iğdişin görevinde daha çok bir devlet memuru gibi davrandığı ve bunun da halkın şikâyetine konu olduğu anlaşılmaktadır. Mektupta Mevlâna muhibbi Şemseddin adlı meşhur tüccardan ve onun akrabalarından Sivas iğdişbeyinin para istemekte ve vergi toplamakta ileri gittiği belirtilmekte ve sultandan yardım talep edilmektedir.

İğdişlerin sayıları XIII. yüzyılın sonlarına doğru azalmış ve yaptıkları görevleri Ahiler üslenmiştir.

Rıza KURTULUŞ

KAYNAKÇA

İbn Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, (çev. M. Nuri Gençosman), Ankara 1941, s. 58, 208, 220; Muhammed b. Hasan b. İsfendiyar,Târîh-i Taberistân,II, (yay. Abbas İkbal Aştiyani, Tahran, (trs) s. 123-124; Reşîdüddin Fazlullah, Târih-i Mübârek Gâzânî, London 1940, s.358-359; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1958, s. 178; Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, II, İstanbul 1969, s. 507-509; Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1243-1453), I, İstanbul 1974, s. 22-24; Claude Cahen, Osmanlılardan önce Anadolu, (çev. Erol Üyepazarcı), İstanbul 2000, s. 149-150; Mevlana Celaleddin-i Rumi, Mevlananın Mektupları,(yay. Ahmed Remzi Akyürek-M. F. Nafiz Uzluk), İstanbul 1937, s. 96; Faruk Sümer, “Selçuklu Tarihinde İğdişler”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sy. 35 (1985),  s. 9-23; Tuncer Baykara, “Selçuklular Devrinde İğdişlik ve Kurumu”, Belleten, LX/229(1997), s. 681-693; Ali Ekber Dihudâ, Lugatnâme, II, Tahran 1372/1993, s. 2695.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe