Roosevelt’in ikinci görev döneminin başlamasından kısa bir süre sonra ülke içi programları, sıradan Amerikalıların pek az farkına vardığı yeni bir tehlikenin gölgesinde kaldı; bunlar, Japonya, İtalya ve Almanya’daki totaliter rejimlerin yayılmacı planlarıydı. Japonya 1931’de Mançurya’yı işgal etti ve Çinlilerin direncini kırdı; Japonlar bir yıl sonra Mançukuo kukla devletini kurdular. Faşizme kapılan İtalya, Libya’da sınırlarını genişletti ve 1935’te Etiopya’ya saldırdı. Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Parti’yi kurup 1933’te hükümeti ele geçirdiği Almanya, Rhineland’ı tekrar işgal etti ve yeniden geniş ölçüde silahlanmaya başladı.
Totalitarizmin gerçek niteliği anlaşılıp Almanya, İtalya ve Japonya yayılmalarını sürdürdükçe, Amerikalıların kaygıları yüzünden yalnızcılık duygusu güçlenmeye başladı. 1938 yılında, Hitler’in Avusturya’yı Almanya’ya katmasından sonra Çekoslovakya’nın Sudetenland bölgesi üzerinde de hak iddia etmesi yüzünden Avrupa’da her an bir savaş çıkması olasılığı doğdu. Birinci Dünya Savaşı sırasında demokrasi uğruna giriştiği çabaların sonuçsuz kalması nedeniyle düş kırıklığına uğramış olan Amerika, çatışmaya katılacak hiçbir ülkenin kendisinden yardım beklememesi gerektiğini açıkladı. 1935-1937 arasında bölük pörçük çıkarılan tarafsızlık yasaları ile, savaşan ülkelerle ticaret yapılması ya da onlara borç verilmesi yasaklandı. Amaç Amerika Birleşik Devletleri’nin Amerika dışındaki bir savaşa katılmasını hemen hemen her çareye baş vurarak önlemekti.
Nazilerin 1939’da Polonya’ya saldırması ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine yalnızcılık duyguları daha da güç kazanmakla birlikte Amerikalıların dünya olayları karşısındaki yaklaşımları tarafsız olmaktan çok uzaktı. Halk açıkça Hitler’in saldırılarının kurbanlarından yanaydı ve Alman yayılmacılığına karşı koyan Müttefik güçlerini destekliyordu. Buna karşın Roosevelt, A.B.D.’nin savaşa katılmasını isteyen kamuoyu gelişmeler nedeniyle değişinceye kadar beklemekten başka bir şey yapamıyordu.
Fransa’nın düşmesini ve 1940’ta İngiltere’ye karşı hava savaşı başlatılmasını izleyen günlerde, demokrasilere yardım edilmesi gerektiğini savunanlar ile Ortabatılı muhafazakarlardan sol eğilimli barış yanlılara kadar uzanan geniş bir grubun desteğine sahip bulunan Önce Amerika Komitesi çevresinde örgütlenmekte olan yalnızcılık yandaşları arasındaki tartışma yoğunlaştı. Sonunda müdahaleciler, Amerika’yı Müttefiklere Yardım Ederek Savunma Komitesi’nin büyük yardımı sayesinde, uzun tartışmaları kazanan taraf oldular.
Amerika Birleşik Devletleri Kanada ile bir Karşılıklı Savunma Grubu oluşturdu ve Batı Yarıküresi ülkelerinin ortak korunması için Latin Amerika Cumhuriyetleri ile birlikte çalıştı. Giderek büyüyen bunalım karşısında kalan Kongre, silahlanma için büyük ödenekler ayırdı ve Eylül 1940’ta, Temsilciler Meclisi’nde tek oy farkla da olsa, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde ilk kez barış döneminde bir silah altına alma yasası kabul etti. Kongre 1941 başlarında Başkan Roosevelt’in Amerika Birleşik Devletleri savunması için yaşamsal önemi bulunduğunu düşündüğü her ülkeye (özellikle Büyük Britanya, Sovyetler Birliği ve Çin) silah ve malzeme göndermesine olanak sağlayan Kiralama ve Ödünç Verme Yasası’nı onayladı. Savaş sonuna kadar yapılan yardımların toplam değeri 50 milyar doları aştı.
1940 başkanlık seçimleri sırasında, çıkardıkları büyük gürültüye karşın yalnızcılık yandaşlarının ülke genelinde pek fazla desteğe sahip olmadığı anlaşıldı. Roosevelt’in Cumhuriyetçi rakibi Wendell Wilkie, Başkan’ın dış politikasını desteklediği ve ülke içinde uyguladığı programları da genellikle gerekli gördüğü için onun karşısına ciddi bir engel çıkaramadı. Bu nedenle Roosevelt Kasım seçimlerinde yine çoğunluğu elde etti. A.B.D. tarihinde ilk kez bir başkan üçüncü görev dönemine başlıyordu.