“İnsanlardan, inanmadıkları halde, ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.” (Bakara, 2/8-9)
Rabbimiz, Kur’an’da münafıklara ve özelliklerine ayrıntılı bir şekilde yer ver-miştir. Bunun sebebi Peygamberimiz zamanında münafıkların toplum için büyük bir tehdit oluşturmalarıdır. Bu insanlar o devirde Müslümanları bölüp parçalamak ve zihinlerini karıştırmak amacıyla aslı olmayan sözler yayıyorlardı. Peygamberi-miz, münafıkları tanıyıp bilmesine rağmen ashabına açıklamamış, onlar, münafık-ları Kur’an-ı Kerim’de bildirilen özelliklerinden tanımaya çalışmışlardır. Münafıklar, gerçekte inanmadıkları halde, Müslüman gibi davranan ya da Müslüman olduğunu söyleyen kimselerdir. Onlar ağızlarıyla söylediklerine kalpten inanmadıkları için yaptıklarında ve söylediklerinde samimi değillerdir. Yüce Rabbimiz insanlık ve di-nimiz için son derece tehlikeli olan bu kişilerin özelliklerini anlatarak, dikkatli ol-mamızı istemiştir.
Münafıkların en belirgin özelliği yalancılıktır. Yaptıklarında samimi olmadıkları için de riyakârdırlar. Yalancı ve riyakârların ne topluma ne de insanlığa faydası olur. Münafıklar insanların temiz duygularını istismar ederler. Onlar Allah’ı da aldattıkla-rını sanırlar. Allah’ı aldatmayı düşünen insanlar biz kulları aldatmaya yeltenmezler mi? Doğrusu onlar ayet-i kerimenin de beyan ettiği gibi, yaptıkları ile kendilerini aldatırlar, ama bunun farkında değillerdir. Bu insanların kalplerinde hastalık var-dır. Hastalıklı olmasalardı dilleri ile söylediklerini kalpleri ile inkâr ederler miydi?
Aslında bunlar hem ahlaken hem de psikolojik olarak rahatsız insanlardır. Ahlak-ları toplum vicdanının kabul etmediği her türlü olumsuzluğa müsaittir. Münafıklar insanların arasına ikilik sokarak toplumu bölmeye ve kardeşlik duygularını yok et-meye çalıştıkları halde kendilerini, “toplumu düzeltenler” olarak takdim ederler. Laf getirip götürmek ve topluma fitne-nifak tohumlarını ekmek onların belirgin vasfıdır. Allah’ın emirlerine kulak vermedikleri için de münafıklar, erdemli bir davranış ser-gileyemezler.
Münafıklar, Peygamberimizin beyan ettiği gibi, konuştuklarında yalan söyler, söz verdiklerinde sözlerinde durmaz ve emanete hıyanet ederler. İnsanlar arası iliş-kilerde ve toplumsal güvenin sağlanmasında son derece önemi olan dürüstlük, söze ve emanete riayet onlarda yoktur. İnsanları aldatmak onların en temel özelliğidir. Münafıklar, “Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az yahut daha çok olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.” (Mücadele, 58/7) ayetine gerçekten inansalardı, hiç başkalarını kan-dırmaya yeltenebilirler miydi? Doğrusu onlar bu dünyada mutsuz oldukları gibi öldükten sonra da mutsuz olacaklardır.
Münafık, inanmadığı için, aslında kılmadığı ama tanınmamak için durduğu na-mazında içten değildir. İnanmadığı halde inanmış gibi görünen bir kimse nasıl tüm gönlüyle Allah’a yönelebilir? Bütün benliği ile Allah’a yönelen bizler için namaz, yüce Yaratıcı ile manen buluşma fırsatıdır. Secde O’na en yakın olduğumuz andır. Ancak münafık için namaz bir külfettir ve bir yüktür. Onlar namazın ne yüce bir zikir olduğunu bilselerdi hiç namaza karşı tembellik gösterirler miydi? Namazın bizi kötülüklerden alıkoyduğunu anlayabilselerdi Rabbimizin çağrısına gözlerini kapatır ve kulaklarını tıkarlar mıydı?
Rabbimiz bizleri münafıkların şerrinden muhafaza buyursun. Âmin.