“Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/208)
İslam barış dinidir. Yukarıdaki ayet-i kerimede de işaret edildiği üzere, İslam’ın bir anlamı da barıştır. Kur’an’a ve Peygamberimizin hadislerine baktığımız zaman savaşın istenmedik bir olay olduğunu, savaşa “meşru müdafaa” amacına yönelik ola-rak veya tedbir alma ve düşman hücumunu önceden öngörerek, tehlikeyi önlemeye matuf olarak izin verildiğini görürüz. Savaş bazen barışı korumak, terör faaliyetle-rini önlemek, mazlumlara sahip çıkmak, ibadethaneleri korumak amacıyla zorunlu hâle gelir:
“Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeğe gücü yeter. Onlar, haksız yere, sırf, ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memle-ketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” (Nisa,4/75)
Peygamberimizin şu hadisi savaşı değil, barışı hedeflediğini göstermektedir:
“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah’tan afiyet (esenlik ve barış) dileyin. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.”
İslam, insan canını mukaddes kabul etmiş, insanları öldürmeyi değil, onlara ha-yat vermeyi tavsiye buyurmuştur:
“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: ‘Kim, bir insanı, bir can kar-şılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır…”
Savaş ahlakı denen bir şey vardır. Şu hadisler hem bize bu ahlakı öğretir, hem de İslam’ın savaşla aslında insanları öldürmeyi değil, onları etkisiz hâle getirmeyi ve onları İslam’ın kurtuluş yoluna katmayı hedeflediğini öğretir.
Büreyde (r.a), babasından şöyle naklediyor: Resûlullah (s.a.s) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah’a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şun-ları söylerdi:
“Allah’ın adıyla, Allah’ın yolunda savaşın. Allah’ı inkâr eden kâfirlerle çarpışın. Gaza edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, ahdi bozmayın, ölülerin vücutlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, çocukları öldürmeyin!
Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma! Önce İslam’a davet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müspet cevap verirlerse kabul et ve onları serbest bırak. Bundan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah’tan yardım dile ve onlarla savaş…”
Peygamberimiz savaş esnasında bile kadın ve çocukların öldürülmelerini yasak-lamıştır (Buharî, “Cihâd” 147-148; Müslim, “Cihâd” 24-25).
Kur’an-ı Kerim’de savaş stratejisine yönelik birçok ayet vardır. Bu ayetlere göre Müslümanlarla savaş edenlere karşı savaşılacak, savaştan vazgeçtikleri anda da sa-vaştan vazgeçilecektir (Bakara, 2/190-192). Şu dinin yüceliğine bakın ki, müşrik de olsa, Müslümanlara sığınan kimseye dokunmamalarını, hatta onu güven içinde ola-cağı yere ulaştırmalarını emrediyor:
“Eğer Allah’a ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın ke-lamını işitebilmesi için ona sığınma hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde olacağı yere ulaştır…”
İslam’a zararı olmayan ve tehlike oluşturmayan farklı din mensuplarıyla iyi ge-çinmek yasaklanmamıştır (Mümtehine, 60/7-9). Kur’an’da bulunan cihad ayetlerini ve Hz. Peygamber’in cihadlarını, sebep ve sonuçlarını iyice irdelemeden, Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’i terör kaynağı olarak görmek, büyük haksızlıktır.