İslam inanç esaslarından bir diğeri ise peygamberlere imandır. Peygamber kavramı bağlamında Kur’an’da resul ve nebi terimleri kulla nılır. Bunlardan ilahi elçi anlamında Resul, peygamberlerin Allah’tan aldıkları kitabı ya da ilah! mesajı insanlara iletmesini; Nebi ise iyilik ve kö tülükten ve yaklaşan hesap gününden insanlara haber vermesini ifade etmektedir. Bu durumda resul ve nebi, peygamberlerde bulunan ve bir birini tamamlayan sıfatlardır. Kur’an’da peygamberlerin görevleri ve ko numları son nebinin şahsında şöyle belirtilmiştir: “Ey Peygamber, biz se ni bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı, Allah’ın izniyle onun yoluna bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (33. Ahzab, 45-46).
Kur’an peygamberlerin mücadelelerine geniş yer verir. Kur’an-ı Kerim’de Resul-i Ekrem’in muhataplarının iman etmemesi sebebiyle duyduğu derin üzüntüye temas edildikten sonra (26. Şuara, 3) Hz. Musa ile Harun, İbrahim, Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb’ın ve Hz. Muhammed’in mücadeleleri zikredilmiş, bu “güvenilir elçiler”in, kavimlerinden Al lah’tan korkmalarını ve Allah’a itaat etmelerini istedikleri, ayrıca içinde bulundukları içtimai ve ahlaki düşüklükler sıralanarak bunlardan kur tulmaları için kendilerine uymalarını telkin ettikleri bildirilmiştir. İslam inancına göre peygamberler arasında bir bütünlük ve süreklilik söz ko nusudur; peygamberler kendilerinden önce gelenleri tasdik etmiş, son ra gelecek olanı da müjdelemiştir (2. Bakara, 41, 97; 3. Al-i İmran, 3, 39, 50, 81; 5. Maide, 46; 46. Ahkaf, 30; 61 . Saf, 6). Aralarında peygamberlik mertebesi bakımından bir fark gözetilmediği gibi ortaya koydukları il kelerde de öze ilişkin herhangi bir farklılık söz konusu değildir. Onların her biri Allah’ın birliğine, ahiret gününe ve peygamberlerin getirdikleri ilah! mesajlara inanmayı öğütlemiştir. Farklılıklar, sadece zamanın ge reklerine ve toplumun beklentilerine göre değişebilen ayrıntılarla ilgili dir. Bu da insanın sosyal ve psikolojik yapısına, hayatın gerçeklerine uygun bir olgudur. Hz. İsa, Tevrat’ı tasdik etmekle birlikte İsrailoğulla rına haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (3. Al-i İmran, 50), Tev rat ve İncil’de müjdelenen Hz. Muhammed de diğer görevleri yanında önceki milletlerin üzerindeki zahmet verici hükümleri kaldırmak için (7. A’raf, 157) gönderilmiştir. Bu elçilerden her biri, devirlerinin ve ka vimlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak esasları öğretmek için gelmiştir. Kur’an’ da “son peygamber” (hatemu ‘n-nebiyyfn) olduğu ifade edilen Hz. Muhammed ise (33. Ahzab, 40) alemlere rahmet olarak gönderil miştir; hedef kitlesi sadece bir kavim veya bir bölge değil bütün zaman lar ve bütün insanlıktır. Bundan dolayı onun bildirdiği esaslar hem bü tün insanlığa hitap eder, hem de fıtrat ve tabiata uygundur.
Allah’ın dininin son halkası olan İslam, önceki peygamberleri ve onların getirdiği ilahi mesajları kabul etmekte, peygamberler arasında
ayırım yapmamayı Allah’ın dininin temel şartı saymaktadır. Kur’an’da birçok peygamberin ismi ve nitelikleri sayıldıktan sonra, “İşte o peygam berler Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir; sen de onların yoluna uy. ” de nilmektedir (6. En’am, 90). Kur’an’da peygamberlere verilen ilahi mesaj dan söz edilmiş ve bazen bu mesaj Tevrat, İncil ve Kur’an gibi isimlerle ifade edilmiştir. Ayrıca bazı peygamberlere verilen sayfalardan da söz edilmiştir. İhtiva ettikleri temel mesajlar aynı olan, yani hepsi de temelde tevhidi konu edinen bu metinlerin gönderildiği topluluklar farklı olsa bi le muhatabı insandır. Hz. Adem’e verilen sahifeler, Tevrat, İncil ve Kur’an öz itibarıyla birbirinden farklı değildir. Allah, içinde hidayet ve nur bulunan Tevrat’ı indirmiş (5. Maide, 44), Meryem oğlu İsa, Tevrat’ı tasdik ederek gelmiş, ayrıca bir nur, yol gösterici ve muttakilere öğüt ola rak İncil’i getirmiştir (5. Maide, 46). Hz. Muhammed de kendinden önce kileri tasdik eden Kur’an’ı tebliğ etmiştir (3. Al-i İmran, 3; 5. Maide, 48).