İslam çağlar üstü ve evrensel boyutta bir ahlak anlayışına sahiptir. İslam ahlakının en üst düzey örneğini Hz. Muhammed temsil eder. Kur’an-ı Kerim, onun yüksek bir ahlaka sahip olduğunu bildirir (68. Ka lem, 4). Hz. Peygamber de kendisinin ahlak güzelliklerini tamamlamak üzere gönderildiğine işaret eder (el-Muvatta’, “Hüsnü’l-hulk”, 8). Hz. Muhammed’in ahlakıyla ilgili olarak Hz. Aişe onun ahlakının Kur’an’ dan ibaret olduğunu vurgular (Müslim, “Musafirin”, 139).
İslam ahlakının temelinde İslam’ın insana yönelik algılamaları önemli rol oynar. İslam’a göre insan iradesini kullanan ve sorumlu olan bir varlık olarak Allah’ın halifesi olarak yaratılmıştır. Allah insanı en gü zel bir surette fıtrat üzere yaratmıştır. Bununla İslam, insanın doğasında saflık ve temizlik ya da masumiyet bulunduğunu vurgular. Bu yönüyle İslam asli günah öğretisiyle insanı doğuştan günahkar kabul eden din sel geleneklerden ayrılmaktadır. İslam’a göre insan ilerleyen yaşamında.
İyi ile kötü arasında seçim yapabilme döneminde kendi temayüllerinin ve çevrenin etkisiyle iradesini şu ya da bu yönde kullanabilmekte ve ba zen tercihini yanlış doğrultuda da kullanabilmektedir.
İslam bütün insanların bir tek atadan Adem’le Havva’dan türedik lerini, dolayısıyla bütün insanların birbiriyle denk olduğunu düşünür. Dolayısıyla etnik aidiyet, cinsiyet, zenginlik, ırk, renk ve benzeri du rumlar üstünlük nedeni olarak görülmez. İnsanın seçilmişliğinin ya da üstünlüğünün tek ölçüsünü ise yüksek ahlaki değerler, erdemler ve tak va ile sınırlar. “Sizin Allah katında en değerliniz takvada en üstün olanı nızdır.” (49. Hucurat, 13) ifadesiyle Kur’an, insanlar arasında başka hiç bir şeyin değil Allah’ın emir ve yasaklarına uyma konusunda gösterilen içtenliğin ve bağlılığın insanlar arasındaki üstünlüğün ölçütü olduğunu belirtir. Takvanın derecesini ölçecek olan ise yalnızca Allah’tır.
Evrenin en seçkin varlığı olarak gösterilen insanın varlığını koru yup geliştirmesi gerekir. Bu doğrultuda Kur’an’da hem bedenin hem kalbin temiz tutulması istenir (2. Bakara, 222; 33. Ahzab, 53; 74. Müd dessir, 4-5). Ayrıca insanın orta yolu izleyerek denge üzere bir yaşam sürmesi önerilir. Bu denge dünyaya yönelik yaklaşımda da ortaya çıkar. Kur’an yalnız dünyayı arzu edenleri eleştirirken dünya ve ahiretin gü zelliklerini birlikte isteyenleri övgüyle anar (2. Bakara, 200-201).
İslam insanın en temel değerleri olan din, can, akıl, mal ve nese bin korunmasını dinin ana gayesi olarak değerlendirir. Buna göre insan yaşamında saygı duyulması ve korunması gereken en temel değerler bunlardır. Aynı zamanda bu tslam’ın temel özgürlük alanlarını da oluş turur. Yani din ya da inanç özgürlüğü, yaşam özgürlüğü, düşünce öz gürlüğü, mal mülk edinme özgürlüğü ve aile kurma özgürlüğü tslam’ın korunmasını istediği temel özgürlük alanlarıdır.
İslam insanın iyi ve doğru olmasını ister. Doğru bir inanç, samimi yet, içtenlik ve doğru davranışlarda bulunmak iyiliğin ölçüsü olarak gö rülür. Kur’an iyiliğin ne olduğunu şöyle açıklar:
Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi ol mak demek değildir; lakin iyi olan, Allah’a, ahiret gününe, me leklere, Kitab’a, peygamberlere inanan, onun sevgisiyle, ya kınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kö leler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahitleş tiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakı nanlar ancak onlardır (2. Bakara, 177).
Allah’a kulluk edin, ona bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak kom şuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulu nan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez .
İnsan yaşamında İslam’ın vurguladığı önemli bir diğer değer de a dalettir. Kur’an ısrarla adaletin gerekliliği üzerinde durur. Daha sonraki kaynaklarda ‘müsavat’ kelimesi de kullanılmakla birlikte başta Kur’an olmak üzere İslami eserlerde adalet kavramı eşitliği de kapsar.
Ey İnananlar, kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhleri ne de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde he veslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır (4. Nisa, 135).
İnsan tavır ve davranışları temelde adalete dayanmalı, görev ve yetkiler de ehliyet ve liyakat esasına göre dağıtılmalıdır. Dürüstlük ve sevgi insanlar arası ilişkilerde aranan temel niteliklerdendir. Dindarlıkta kurallara zahiren uygun davranma kadar davranışların samimiyeti, Al lah katında hesap verme bilinci ve kuralların adaletli olması da önemli dir. Ahlaki duyarlılık her müminin temel karakteristiğidir. Ahlaki duyar lılık ise doğruluk ve dürüstlük, soğukkanlılık, ağır başlılık, tevazu, ka naatkarlık, feragat ve fedakarlık, af, sabır, vefa gibi sosyal sonuçları da olan erdemlerle ortaya çıkar. Mesela kötülük edenlere adalet ölçüsü içinde karşılık vermek fert için bir haktır; bağışlama yolunu tercih et mek ise bir ihsan ve dolayısıyla erdemdir (16. Nahl, 90, 126). Kur’an, kötülükleri iyilik ve güzellikle karşılamanın düşmanlıkları sıcak dost luklara dönüştüreceğini bildirir. Fussilet,
İslam insanlar arasında affetmenin, bağışlamanın ve paylaşma nın üzerinde de hassasiyetle durur. Kur’an infakta bulunmanın, öfkeyi yenmenin ve insanları affetmenin inanan insanların niteliği olduğunu vurgular:
Onlar bollukta ve darlıkta sarf ederler, öfkelerini yenerler, in sanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever (3. AI-i İmran)
Bir iyiliği açığa vurur veya gizler yahut bir kötülüğü affederse niz, bilin ki Allah da affedendir, güçlü olandır (4. Nisa, 149).
Hz. Peygamber de temelde sosyal ilişkilerin sevgi ve paylaşma duyguları üzerine kurulması gerektiğini belirtir.
İslam başta Allah’a ortak koşmak olmak üzere, cinayet, zina, hır sızlık, gıybet, fitne, kibir, riya ve benzeri kötü tavır ve davranışları bü yük günah olarak değerlendirir; insanları bunlardan uzak durmaya ça ğırır. Verilen sözlere sadık kalmanın önemi üzerinde durur; anneye, ba baya saygıyı ve onlara iyi davranmayı vurgular:
De ki: “Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin sizin ve onla rın rızkını veren Biziz, “Gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunla rı size düşünesiniz diye buyurmaktadır.” Yetim malına, ergin lik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; öl çüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün yetece ği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, akraba bile olsa sözünüz de adil olun. Allah’ın ahdini yerine getirin. Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır (6. En’am, 151-152).
Biz, insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye et mişizdir. Eğer ana baba, seni bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşü nüz banadır. Yaptıklarınızı size bildiririm (29. Ankebfit, 8).
Yine İslam, insanların birbiriyle alay etmelerini, birbirine kötü la kaplar takmalarını, birbirini çekiştirmelerini ve ayıplamalarını yasaklar. Böylesi günah işleyenleri derhal tövbe etmeye davet eder. Medine dö neminde inen Hucurat suresinde Allah’a ve Peygamber’e saygıdan baş layarak sosyal barışı gerçekleştirme ve koruma, müminlerin kardeşliği ilkesine zarar verecek çatışma, alay etme, küçümseme, kovuculuk, su izan gibi kötülüklerden sakınma yönünde buyruklar sıralanır:
Ey inananlar, bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Tövbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir. Ey inananlar, zannın çoğun dan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin (dedikodu yapma sın); hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksindiniz (değil mi?); Allah’tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, esirgeyendir (49. Hucurat,