Hz. Muhammed döneminde temelleri atılan eğitim-öğretim, yö netim, sosyal dayanışma ve benzeri konulardaki kurumsal yapılar İs lam’ın yayılmasına paralel olarak tarihsel süreç içerisinde gelişmiş ve eş siz bir İslam medeniyeti ortaya çıkmıştır. Bu süreçte başlıca eğitim-öğre tim kurumları olarak camiler, enstitüler, medreseler, hastaneler, rasatha neler ve atölyeler, ahlak eğitiminin verildiği tekke ve zaviyeler ön plana çıkmıştır. Geniş kütüphanesi, içinde yürütülen tercüme ve bilimsel araş tırma faaliyetleriyle tam teşekküllü bir araştırma enstitüsü olarak Halife Me’mCın zamanında kurulan Beytülhikme daha sonra Kayrevan’daki bir benzeriyle devam etmiş, bunları Fatımi girişiminin bir sonucu olan Da rülhikme ve öncelikle herkese açık bir kütüphane işlevi gören ‘darülilm’ adlarıyla anılan enstitüler izlemiştir. Yine Müslümanlar, hilafetten salta nata kadar birçok farklı yönetim mekanizması oluşturmuş, sayısız dev letler ve imparatorluklar kurmuştur.
İnsan yaşamına bir bütün olarak bakan İslam; Hıristiyanlık, Yahu dilik ve benzeri dinlerden farklı olarak bir din adamı ya da ruhban sınıfı kabul etmemesine rağmen, yaşanan tarihsel süreçte, dini konularda rehberlik eden, çeşitli cami görevleriyle sorumlu olan ve fetvalar veren çeşitli gruplar ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz bu, Müslüman cemaatin geniş lemesine paralel olarak, bu konularda bir ihtiyacın ortaya çıkması kadar farklı geleneklerden etkilenmeyle de ilişkilidir.
İslam cemaate oldukça önem vermekte, cemaat halinde olmayı teşvik etmektedir. Cuma, bayram namazları ve cemaatle camilerde kılı nan namazlar Müslümanları bir araya getiren vesilelerdir. Mescitler Hz. Muhammed döneminden itibaren inşa edilmeye başlanmış, ilerleyen dönemlerde gerek mimari gerekse tasarım açısından geliştiril miştir. Gü nümüzdeki yaygın anlamı itibarıyla mescit küçük ölçekli ve genellikle minaresi bulunmayan mabetlere, cami terimi ise daha büyük ve teferru atlı olanlarına isim olarak kullanılmaktadır. İslam mabetlerinde minare ler yanında imamın cemaate namaz kıldırdığı mihrab, hutbe okunan minber ve vaaz esnasında vaizin kullandığı kürsü bulunmaktadır.
İslam’da şehirlerin, bölgelerin ya da cami ve mescitlerin birbirin den manevi anlamda bir üstünlüğü olmamakla birlikte Mekke, Medine ve Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs en kutsal şehirler olarak görü lür. Aynı şekilde Mescid-i Haram ya da Beytullah ile Mescid-i Nebevi en kutsal mabetler olarak değerlendirilir.
İslam toplumunda Müslümanların birbirlerini hak ve hakikat ko nusunda uyarma ve yönlendirme hususunda sorumlu oldukları düşü nülür. Asr suresinde Müslümanların birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmekte olduklarına dikkat çekilir. Bu, Müslümanlar arasındaki önemli bir otokontrol mekanizmasıdır. Ayrıca İslam, Müslümanların İslam me sajını insanlar arasında yaymaları ve insanlar arasında iyiliği yayma ve kötülüğe karşı çıkma ya da kötülükten sakındırma (el-emru bi’l-ma’rnf ve’n-nehyu ani’l-münker) konusunda sorumlu olduklarını kabul eder. Hatta bu konuda Müslümanlar arasında uzman ya da özel anlamda gö revli kişiler olmasına önem verilir.
Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanır, iyiliği emreder, kötülük ten menederler. İşte onlar iyilerdendir (3. AI-i İmran, 114).
İslam, Müslümanların gerek kendi kişisel yaşamlarında gerekse diğer insanlarla ve çevreyle olan ilişkilerinde Kur’an’ın hududullah de diği ilahi sınırlara riayet etmelerini ister. Yapılması ve yapılmaması gere ken tavır ve davranışlar ya da helaller ve haramlar konusunda İslami ku rallara onların riayet etmelerini şart koşar. Bir şeyin helal veya haram olup olmadığı konusunda Müslümanlar ölçüt olarak öncelikle Kur’an’a müracaat ederler; Kur’an’ da bu konuda herhangi açık bir hüküm ya da delil bulunmadığı durumlarda ikinci olarak bakılacak olan temel kay nak Sünnet’tir. Sünnet, Hz. Muhammed’in sözlerinden ve uygulamala rından oluşan örnekliğidir. Kur’an’ da ve Sünnet’te herhangi açık bir de lil bulunmadığı durumlarda ise kıyas, icma ve benzeri diğer yöntemlerle Müslümanlar, gündelik yaşamlarında nasıl bir tutum ya da tavır takına caklarını belirlemeye çalışırlar.