Kabilede en küçük birim ailediL Aile, ya aynı ev veya çadırda oturan dede, oğullar, torunlar ve bunların çocuklarından oluşan geniş aile (âl), ya da anababa ve çocuklardan oluşan dar aile (ıyâl) şeklinde olurdu. Evlenme farklı şekillerde gerçekleşirdi. Nikahın dinî bir mahiyeti yoktu. Nikâh şekillerinden biri bildiğimiz tarzda olandı. Bunun yanısıra nikahsız yaşama, süreli nikah (Nikâh-ı mut’a), eşleri karşılıklı değiştirme (Nikâh-ı bedel), bir erkekten çocuk sahibi olmak için eşi ona sunma (Nikâh-ı istibdâ’), büyük oğlun babasının ölümünden sonra üvey annesiyle evlenebilmesi (Nikâh-ı makt), başlık ve mehir vermemek için kızların değiştirilmesi (Nikâh-ı şığâr) gibi çeşitli ve garip nikah türleri uygulanırdı. İslâm, bugün bilinen tarzın dışındaki nikâh şekillerini yasaklamıştır. Evlatlık müessesesi mevcuttu. Evlatlık ilişkisi evliliğe engel teşkil etmekteydi. Evlatlık, evlat edinenin vârisi olurdu. Boşanma yaygındı ve boşama yetkisi erkeğe aitti. Ancak bazı kadınlar boşama hakkının kendilerine verilmesini şart koşabilirlerdi. Boşanan kadın başka biriyle evlenebilmek için bir yıl beklemek zorundaydı. Kadın ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dahil olabilirdi. Çocuksuz kadın diyet ödemek zorunda kalırsa diyeti kocası değil kadının ailesi öderdi.
Kadınlar hür ve cariye olmak üzere ikiye ayrılırdı. Cariyelerin Araplar nazarında develerden farkı yoktu. Onu da devesi gibi alıp satardı. Fakat hür kadınlar farklıydı. Bunlar erkeklere denk tutulmamakla birlikte cariyeler gibi de kabul edilmezlerdi. Genel olarak kadınlar insanî haklara layık görülmezler, miras alamazlardı. Bununla birlikte çölün zor şartlarında erkek kadar olmasa da kadının çalışmasına da ihtiyaç duyulmaktaydı. Kadın yemek yapar, çocuklara bakar, develeri sağar, yakacak toplar, çadır onarır, hurma lifinden hasır örerdi. Bundan başka savaşçılara su taşımak, onları şiirlerle cesaretlendirmek, yaralıları tedavi etmek de kadınlara aitti.
Fakat bu görevler kadınlara hukuk ve şeref sağlamıyordu. Mekke, Medine, Tâif gibi yerleşim merkezlerindeki kabilelerde ise eşraf kızları mevki sahibi idiler. Bazı kabile reislerinin ve ileri gelenlerinin kızları kabile içinde birçok erkekten muteber idiler. Medine’de Neccâroğulları’ndan Selmâ bint Amr, Kureyş’ten Hatice bint Huveydlid, Hind bint Utbe ve meşhur Arap şairesi Hansâ ünlü kadınlardır. Araplarda doğan çocuk erkek olursa babası şenlik yapar, sevincini belli eder, kız olursa sıkılır, kızar ve zavallı yavruyu uğursuz sayardı. Bazen onu diri diri toprağa gömmekten çekinmezdi. Bazıları da fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürürlerdi. İslam bütün bunları şiddetle yasaklamıştır.
Tarihçi akademisyen Murat Serdar tarafından yanıtlanmıştır.