İYİLİK EN AZ ON MİSLİYLE, KÖTÜLÜK İSE MİSLİYLE KARŞILIK BULUR

2 mins read

“Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.” (En’âm, 6/160)

Bir kudsî hadiste Allah Teâla, meleklerine şöyle emreder:

“Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın; yapınca, onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terk etti ise bunu onun lehine bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu lehine bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar ona sevap yazın.”

Sevgili Peygamberimiz başka hadis-i şeriflerinde mümin bir kulun yaptığı iyilik-lerin en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar karşılık bulacağını, yaptığı kötülüklerin ise -Allah affetmediği takdirde- misliyle mukabele göreceğini haber vermiştir (Buhârî, İman, 31; Müslim, İman, 205). Yüce Rabbimiz, yapılan hayırların yedi yüz misli artırılacağını şu âyette ifade buyurmaktadır:

“Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir.”

Yukarıda meallerini verdiğimiz âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler Cenâb-ı Hakk’ın kullarına karşı rahmetinin ve mağfiretinin ne denli geniş olduğunu göster-mektedir. İyi niyetle kulluğa yöneldiğimiz vakit Yüce Allah bizlere adaletiyle değil, mağfiretiyle muamelede bulunmaktadır. İşlenen bir suça karşı bir günahın takdir edilmesi ve yapılan her iyiliğin en az on olmak üzere yedi yüz misli ve daha fazla sevap ile karşılık görmesi şüphesiz ki, adalet değil, lütuftur. Yüce Rabbimiz, yaptığı-mız iyiliklerin karşılığını takdir ederken, şayet adaletiyle muamelede bulunacak ol-saydı sevap hanemize hiçbir şey yazmayabilirdi. Çünkü hayır olarak yaptıklarımız, Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığı olamazlar.

Yüce Mevlâmız, bizlere hayat, sıhhat ve maddî imkânlar gibi nice nimetler vermiş, bunlardan istifade etmekteyiz. Hayatiyetimizin sürmesi için kullandığımız hava, su, güneş, yiyecekler vs. hep O’nun mülküdür. O’nun mülkünden faydalanıp, O’nun mahlûkatında tasarrufta bulunmaktayız. Bunlara karşı minnet, şükür ve kulluk bor-cumuz vardır. Yaptığımız hayırlar hiçbir surette mazhar olduğumuz nimetlere bedel olamazlar. Öyle ise, mükellefi olduğumuz ibadetler ve işlediğimiz hayırlar aslında bizlere daha önce verilmiş nimetlere mukabil küçük bir şükür niteliğindedir. Eda ettiğimiz ibadetler ve işlediğimiz iyilikler, ahirette kavuşmayı umduğumuz nimetle-rin yatırımı da değildir. Yüce Mevlâmız, engin lütfunun ve sınırsız merhametinin bir tezahürü olarak yaptığımız iyilik ve ibadetlere gelecekte ücret takdir buyurmuş ve cennet vaat etmiştir. Şu halde şunu kesin olarak bilmemiz gerekir ki; gelecekte bize bahşedilecek nimetler tamamen Allah’ın lütfu ve rahmetidir.

Rahmeti sonsuz Rabbimiz, adaletinin gereği olarak kötülük yapanlara yaptık-larının karşılığıyla mukabelede bulunabilecekken, kul hakkı ihlali veya şirk gibi günahların dışındakileri de dilediği kulları için affedebileceği müjdesini vermektedir (Nîsâ, 4/48). Yaptığımız hayır ve hasenatların nezd-i ilâhîde bir değer ifade etmesi ve her şeyden daha kıymetli olan rızayı ilâhîyi kazanabilmemiz için her türlü işimizde riya ve gösterişten uzak bir şekilde ihlasla hareket etmemiz gerekmektedir.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe