“Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine , haram aya , hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol
nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Mâide, 5/2)
Yüce dinimiz İslam, Allah’ın insanlar için seçtiği en son ve en mükemmel dindir.
Dinimizin en önemli özelliği bütün insanlığı iyiliğe, güzelliğe, hakka, adalete, barışa ve kardeşliğe çağırmasıdır. İslam öğretisinde bütün insanlar başlangıçta aynı anne ve babadan meydana gelmiş olmaları sebebiyle büyük bir ailenin fertleri gibi müminler de kendi aralarında bir vücudun azaları gibi değerlendirilmektedir. Bu durum; bir-likte yaşama kültürü, toplumsal huzur ve barışın tesisi, yardımlaşma ve dayanışma gibi konularda çok önemli bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Yardımlaşma ve dayanışma dinimizin önemle üzerinde durduğu hususlardan bi-ridir. Çünkü toplumda huzur, barış ve güven ortamının oluşturulması, insanların düzenli çalışmasının yanında birlik ve beraberlik içerisinde yaşaması ve yardımlaş-ması ile mümkündür. Okuduğumuz ayet-i kerimede yüce Rabbimiz; bizleri iyilik ve takva hususunda birbirimize yardım etmemiz; günah işlemek, intikam almak, düşmanlık etmek, insan haklarını çiğnemek gibi hususlarda ise birbirimize yardım etmememiz ve Allah’a karşı saygılı olmamız hususunda uyarmış, aksi takdirde şid-detli azaba uğrayacağımızı haber vermiştir.
Kur’an-ı Kerim’de bizlere bildirilen iyilik, tüm hayatımızı kapsayan bir ahlak şeklidir ve bizim zaman zaman değil, tüm hayatımız boyunca uygulamamız gere-ken bir ibadettir. Saymakla bitmeyecek kadar çok olan bu tür davranışları bir yarış havası içinde yapmaya çalışmalıyız. Herkesin yapabileceği bir iyilik mutlaka vardır. Hatta iyilik olarak değerlendirilebilecek davranışları sadece yapmakla kalmamalı, başkalarının da yapmasına yardımcı olmalıyız. Çevremizdeki insanları iyilik yapma-ya ve yardımlaşmaya teşvik etmeliyiz. Çünkü Allah Teâlâ, iyilik yapmak, kötülükten sakındırmak hususunda yardımlaşmamızı emretmiştir. Allah için iyilik yapan, Allah için maddî ve manevî yardımda bulunan kimsenin mükâfatını da şüphesiz yüce Mevlâmız verecektir.
Yardımlaşmamız istenen bir diğer konu da “takva”dır. “Takva” kavramı, başta, Allah’a karşı gelmekten sakınmak O’nun emir ve yasaklarına hassasiyetle riayet et-mek anlamına gelir. Ayrıca “ahirette insana zarar verecek, sonsuz bir azaba yol aça-cak ve dünyada da sıkıntı, felaket gibi şeylere neden olacak şeylerden sakınmak-ko-runmak, nefsi her türlü günah ve isyandan korumak” anlamı da taşımaktadır. Diğer taraftan takva, evrensel değerleri, erdemleri edinme ve bunların zıtlarından titizlikle kaçınmayı da ifade etmektedir.
Bizler hem insanlık ailesinin bir ferdi olarak hem de müminler olarak iyilik ve takvada yardımlaşma bilincimizi daima canlı tutmalıyız. Bu bağlamda çevremize karşı duyarlı olmalıyız. Çevremizde yaşanan olumsuzluklara tepkisiz kalmamız ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla hareket etmemiz asla bize yakışan bir davranış olamaz. Komşusu açken tok olarak yatmanın doğru olmadığını önemle vurgulayan bir peygamberin ümmeti olarak insanlara karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmeli ve onların yararına olan davranışlara yönelmeliyiz.
İyilik yapmak ve bu konuda yardımlaşmak kadar, kötülükten sakındırmak da bizim için önemli bir görevdir. Gördüğümüz kötülükleri, ister büyük ister küçük olsun, elimizle düzeltmeye ve meydana gelebilecek olan fenalığa engel olmaya çalış-malıyız. Bunu yapmaya gücümüz yetmezse kötülük yapanlara nasihat etmeli, yap-tıklarının çirkinliğini anlatmalı, sözle onları kötülükten vazgeçirmeye çalışmalıyız.
Bunun içindir ki dinimiz, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymayı (emr bi’l-ma’rûf nehy ani’l-münker) Müslümanların yapmaları gereken en önemli görevleri arasına almıştır. Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s), “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et!” buyurunca, “Ey Allah’ın resulü! Kardeşim mazlum ise yardım ederim, zalim ise nasıl yardım edeyim?” diye sorulmuş, Resûlullah da “Onu zulmetmekten engellersin, senin ona yardımın budur” cevabını vermiştir (Buhârî, “Mezalim”, 4; “İkrâh”, 7). “Zalime yardım, onun zulmüne engel olmak” olduğuna göre; bizler zalimin zul-müne engel olmak suretiyle hem mazluma hem de zalime yardım etmiş olacağız.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bizleri yaratan Allah, hiç şüphesiz bizim ih-tiyaçlarımızı ve dünyada nasıl bir hayat yaşayarak huzur bulabileceğimizi de en iyi bilendir. Dolayısıyla bizim izlememiz gereken yol, yüce Rabbimizin bildirdiği hususlara riayet olmalıdır. Nitekim Allah her dönemde peygamberleri ve kitapları aracılığıyla insanlara yol göstermiş, razı olacağı düşünce, davranış, ahlak ve yaşam biçimini insanlara haber vermiştir. Allah’ın öğrettiği bu yaşam tarzını ve ahlak mo-delini uygulayanlar, hem dünyada hem de ahirette mutlu olmuşlar, huzurlu ve güzel bir yaşama kavuşmuşlardır.
Yüce rabbimizin bizlere öğrettiği güzel ahlaki ilkelerden birisi olan “iyilik ve takvada yardımlaşma, kötülük ve düşmanlıkta yardımlaşmama” anlayışını hayatta olduğumuz sürece her zaman uygulamaya çalışmalıyız. Müslüman; Allah’ın emir-lerine uyan, Kur’an ahlakını titizlikle uygulayan, dünyayı güzelleştiren, imar eden, barışı ve huzuru hâkim kılmak için çalışan insandır.