“Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadr, 97/1-5)
Ramazan ayının son günlerinde, pek çok hayır ve bereketi bünyesinde barındı-ran, manevî haz ve vecdin doruğa ulaştığı, bin aydan daha hayırlı bir geceyle her yıl buluşuyoruz. Bir taraftan rahmet ve bereketi bol bir ayı geride bırakmanın hüznünü yaşarken, diğer taraftan anlamına uygun idrak edildiği takdirde insanın ancak bir ömür boyu elde edebileceği sevabı kazanabileceği Kadir gecesine ulaşmanın sevin-cini yaşıyoruz.
Bilindiği gibi zamanlar ve mekânlar; kendilerinde meydana gelen önemli olay-larla değer kazanırlar. Araplar buna “şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” adını verirler. Yani mekân şerefini içindekinden alır anlamına gelmektedir. Örneğin Yesrib kentini nur-lu Medine hâline getiren olay, Hz. Peygamberimizin bu şehre teşrif etmesi ve burada medfun bulunmasından değil midir? Aynen bunun gibi Kadir gecesi de kadrini, kıymetini, değerini kitabımız Kur’an’ın o gece nazil olmaya başlamasından almak-tadır. Öyleyse bir Müslüman olarak bu gece kitabımız Kur’an’a karşı görevlerimizin neler olduğuna bir kez daha bakıp ona göre hareket etmeliyiz. Şüphesiz ölülerimize faydası dokunmakla birlikte esasen içindeki emir ve yasaklarla, güzel ahlak kaidele-riyle asıl biz dirilere bir nasihat ve hakikat kitabı olan Kur’an’ı yeniden keşfetmenin heyecanını yakalamalıyız.
Kur’an-ı Kerim’in nüzulü, biz Müslümanlar hatta tüm insanlık âlemi için dünya tarihinin en önemli hadisesidir. Bir Müslüman olarak, Allah tarafından Cebrail (a.s) vasıtasıyla Hz. Peygamber’e, dolayısıyla da bizlere gönderilmiş kitabın mesajını anla-mak öncelikli görevlerimiz arasında yer almalıdır. Bu itibarla, Kadir Gecesi; Kur’an’ı öğrenme ve Resûlullah’ı tanıma, bize öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaşa-ma ve her türlü kötülüğü terk etme vesilesi kabul edilmelidir. Çünkü Kur’an’ın ge-tirdiği ilke ve prensiplerin özünde aydınlık, hoşgörü, dostluk ve kardeşlik vardır. O, insanlar arasında sevgi, uzlaşma, yardımlaşma, kardeşlik ve istikrarı sağlayacak; fert ve toplum planında pek çok ahlakî ve sosyal problemin hak ve adalet çerçevesinde çözülmesine ışık tutacak ve insanlara gelişme yollarını göstererek onları geleceğe hazırlayacak ilâhî ölçüleri içeren bir kitaptır.
Nitekim bu durum, “Biz Kur’an’dan, müminler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz…” (İsrâ, 17/82) ayetiyle dile getirilmektedir. Bin aydan daha hayırlı bu ge-ceyi tam anlamıyla ihya etmek demek, dünya ve ahiret mutluluğunu içeren kitabı okumamız, öğrenmemiz, çocuklarımıza öğretmemiz, anlamamız, emir ve yasakla-rına uymamız, kısaca onu yaşamamızla mümkün olacaktır. Kur’an’ı sadece ölülere ve bazı gün ve gecelerde okunmak için gönderilmiş bir kitap olarak görmemeliyiz.
O halde bu gecenin bir “Kur’an gecesi” olduğunu bilerek değerlendirelim. Ayrıca bu gece af ve mağfiret gecesidir. Bu gece muhasebe gecesidir. Kadir gecesi vesilesiyle kendimizi bir hesaba çekelim. Evladımızdan bize itaat etmesini bekliyoruz ama ken-dimiz bizi yaratan, yaşatan, rızık ve sağlık veren yüce Allah’a ne kadar itaat edebili-yoruz. Bu gece, tövbe ve yeniden doğuş gecesidir. Kulluğumuzun yeniden farkına vararak, O’na boyun eğme, emir ve yasaklarına riayet edebilmedeki hassasiyetimizi gözden geçirelim. Bu gece tan yeri ağarıncaya kadar Allah’ın mahlûkata merhamet gözüyle baktığı, her el açanın duasının kabul edileceği gecedir. Senede ancak bir defa gelecek bu zaman dilimini gafletle geçirmeyelim. Bizim gibi günahı çok kullar için bulunmaz olan bu fırsatı iyi değerlendirip, Allah’a daha iyi bir kul, Peygambe-rine daha iyi bir ümmet olmanın yollarını arayalım.