“Şüphesiz Allah, kâfirlere lanet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.” (Ahzâb, 33/64-65)
Bütün dinlerde, iman ve ibadet esaslarının yanında, “kurtuluş” konusu da işlen-mektedir. Her din, mensuplarını kurtuluşa eriştireceğini iddia ederek, onları kendi-sine bağlamaya çalışmaktadır. Ama İslam’dan başka hiçbir din insanları kurtuluşa eriştiremeyecektir. Çünkü kurtuluş denilince aklımıza gelen şey; hem bu dünyada, hem de bu dünyadan sonraki hayatımızda, “huzurlu ve mutlu” olmaktır. Bu mutlu-luğu sağlayabilecek tek din, bizim dinimiz İslam dinidir.
İslam dinini ve onun getirdiği güzellikleri inkâr eden insanlar ne yazık ki her asırda bulunmuştur. Daha İslam’ın tebliğ edildiği yıllarda, özellikle Mekke ve çev-resinde çok yaygın olan puta tapanlar bile kendi dinlerini kurtarıcı zannediyorlar, putların onları kurtaracağına inanıyorlardı. Daha sonraki asırlarda da dini inkâr edenler olmuştur, bugün de vardır, belki gelecek asırlarda da olacaktır. Bu inkârcılar da kurtuluşu başka yerlerde aramaktadırlar. Ama ne yazık ki onlar, İslam’ın gü-zelliklerini inkâr ederek kaybettikleri şeyi, hiçbir yerde bulamayacaklardır. Çünkü yukarıda metnini ve mealini verdiğimiz ayete göre; Allah inkâr edenlere lanet etmiş ve onlar için; adına cehennem dediğimiz, alevli bir ateş hazırlamıştır. Böylesi alevli bir ateşle cezalandırılırken mutlu ve huzurlu olmak yani kurtuluşa ermek, elbette mümkün olmayacaktır. Üstelik inkâr edenler ceza çekecekleri cehennemde geçici olarak kalmayacaklar, süresiz, ebedî olarak kalacaklardır (Bakara, 2/39, 81; Nisâ, 4/140; Enfâl, 8/36; Ra’d, 13/5; Zuhruf, 43/74). Ayrıca ne medet umdukları putları, ne de yanlış inançları, onlara fayda sağlayacaktır. Çünkü inkâr edenlerin öbür dünyada hiçbir dostu, hiçbir yardımcısı bulunmayacaktır.
İnkâr edenler bu dünyada ne kadar zengin ve varlıklı olurlarsa olsunlar, ne kadar fazla çocukları ve kalabalık aileleri bulunursa bulunsun, malları ve evlatları, onlara;
Allah’ın azabına karşı bir yarar sağlamayacak ve onları ebedî kalacakları cehennem-den kurtaramayacaktır (Âl-i İmrân, 3/116; Mücâdele, 58/17).
Ebedî cehennemlik olan kâfirlerin cehennemden kaçıp kurtulmaları mümkün değildir. Çünkü her ne zaman cehennemden çıkmak isteseler, oraya geri döndürü-lecekler ve onlara “Yangın azabını tadın” denilecektir (Hac, 22/22).
Kâfirler bu dünyadaki inkârcılıklarını, öbür dünyada inkâr etmeye çalışacaklar ama bunu başaramayacaklardır. Çünkü kulakları, gözleri ve derileri, yapmış olduk-ları şeyler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik edecektir (Fussilet, 41/20).
Allah, kullarından hiçbirine zulmetmez. Bütün kullarını bu dünyada sayısız ni-metlerle donattığı gibi öbür dünyada da daha mükemmelleriyle nimetlendirmek ister. İman edip salih ameller işleyenlerin istediklerini verdiği gibi, lütfundan onlara fazlasını da verir (Şûrâ, 42/26). Ama kâfirler için; hak ettikleri çetin azabı da vardır (Şûrâ, 42/26; Mücâdele, 58/4-5).
Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakınmamız, bizlere de emredilmiştir (Âl-i İmrân, 3/131). Öyleyse davranışlarımıza dikkat edeceğiz ve bizi onların yanına götü-recek durumlara düşmeyeceğiz.
Yüce dinimiz İslam’a sımsıkı sarılarak, onun getirdiği esasları yaşayarak dünyada ve ahirette mutlu olmaya gayret etmeliyiz. Kim böyle yapmaz ve yüce İslam dinin-den döner ve kâfir olarak ölürse, bütün yaptıkları boşa gider ve cehennemlik olur. Üstelik orada ebedî olarak kalır (Bakara, 2/217). Biz bu kötü duruma düşenlerden olmamaya gayret edeceğiz. Her zaman Allah’ı kendimize dost edineceğiz. Çünkü Al-lah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır (Bakara, 2/257). İnanan insanlar; bu dünyada, dinimizin getirdiği güzellikleri yaşayarak, dünya ha-yatını adeta cennet hayatı gibi yaşarlar. Bunun sonucunda, Allah’ın emirlerine uy-muş olurlar ve ahirette de cenneti kazanırlar. Rabbimizin bu konudaki şu ayeti; hem yolumuzu aydınlatmakta hem de yüreğimize su serpmektedir:
“İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, ‘Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!’ diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünya-dakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”
Rabbimiz hepimizi, bir an bile olsa cehenneme atılmaktan korusun ve ebedî cennetlik kullarından eylesin!