“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.” (Enbiya, 21/22)
Tevhid dini olan İslam’ın esası, tek olan Allah inancına dayanmaktadır. Zira Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak mümin olmanın ilk esasıdır. Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın, bu kâinatı en ince ayrıntılarına kadar bir düzen ve ahenk içer-sinde yarattığı vurgulanmakta, tabiatın ve tabiattaki varlıkların nasıl yaratıldıkları-na bakılması ve bunlar üzerinde düşünülmesi istenmektedir. Dolayısıyla kâinattaki varlıklara hikmet gözüyle bakabilirsek, her şey bizi Allah’ın varlık ve birliğine gö-türür. İşte bu ayet, Allah’ın birliğini gösteren en kuvvetli delillerden birini, âlemin düzeni delilini ortaya koymaktadır. İhlas sûresinde de bu gerçek “De ki: O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” (İhlas, 112/1-2) ifadesiyle dile getirilmiştir.
Bir ülkede birden fazla başkan, bir mahallede iki muhtar, bir kazada iki kay-makam ve bir ilde iki vali olmadığı gibi, evrende de birden fazla ilahın bulunması mümkün değildir. Eğer varlık âleminde Allah’tan başka ilah olsaydı, bunlar arasında gerek yaratma, gerek yönetme ve gerekse üstünlük konularında anlaşmazlık meyda-na gelir, bu da varlığın yaratılma imkânının ortadan kalkmasına veya kâinattaki mü-kemmel ve harika düzenin bozulmasına sebep olurdu. Birden fazla ilahın aralarında anlaşmak suretiyle evreni/kâinatı yönettikleri farz edilirse, bu durumda da ilahların her birinin tam değil, noksan oldukları ortaya çıkmış olur. Oysa ilah olmanın gereği kemal sıfatına sahip olmaktır. Bu itibarla Allah noksanlıktan münezzehtir. Zaten Allah’tan başka ilahın bulunması aklen mümkün değildir.
Bu ayetler bize sadece Allah’ın birliğini hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda yerde ve gökteki nizama, mevcudatın güzelliğine de dikkatimizi çekmiş oluyor. Ba-şımızı kaldırdığımızda gözümüzün önünde uzanan uçsuz bucaksız gökyüzü, gün-düzün ışıl ışıl parlayan güneşi, dünyayı dolaşan bembeyaz bulutları, gecenin süsleri olan ay ve yıldızları bize neyi hatırlatıyor, içimizde nasıl bir his uyandırıyor? Yüce Rabbimiz tüm bu güzelliği bizim için var ettiğini, evreni insanın emrine ve hizme-tine sunduğunu “Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hak-kında tartışıp duranlar vardır.” (Lokman 31/20); “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.” (Nahl, 16/12-13) ayetleriyle hatırlatıp, onları ibret ve hikmet nazarıyla seyretmemizi istemekte ve şöyle demektedir:
“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk gö-remezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.”
Yeryüzüne dönüp baktığımızda, toprağı, madeni, bitkileri, hayvanları, okya-nusları ve daha nice varlığıyla her an bize seslendiğini, her varlığın kendi lisanıyla Yaratan’ı bize tanıtıp bildirdiğini görüp, duyup, hissederek kelime-i şahadeti can ü gönülden bir kez daha söylemeliyiz. Yüce Rabbimizin huzurunda O’nun büyüklü-ğü/azameti ve kendi acziyetimizin idraki ile secdelere kapanmalıyız.