“Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun, olsun diye yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.” (Enbiya, 21/16-17 )
Yüce Rabbimiz, bu ayetlerde muhteşem bir düzen, plan, program ve sisteme sahip olan bu evrenin oyun olarak yani amaçsız ve anlamsız yaratılmadığı gerçeğine dikkatimizi çekmektedir.
İnsanın var oluşundan kâinata/evrene kadar tüm mevcudatın yaratılması başlı başına bir mucizedir. Bu mucizenin sebepsiz, hikmetsiz, boşuna meydana getiril-diğini düşünmek, ancak abesle iştigal anlamına gelebilir. Kâinattaki bu ihtişamı ve hikmetli yaratılışı görememek, inkâr karanlığına gömülmüş ve gönül gözü/basiret-ten mahrum olmanın bir sonucudur. Nitekim onların bu acınası durumu ayet-i kerimede;
“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkâr edenle-rin hâline!” (Sâd, 38/27) şeklinde ifade edilmektedir.
Mümin, aynı zamanda kâinatın yaratılışı, tabiatta meydana gelen olaylarla, bun-ların sebepleri ve sonuçları üzerinde düşünen, tefekkür eden insandır. Kur’an, akıl ve basiret sahibi olanlara seslenerek, ayetler üzerinde derinliğine düşünmelerini ve ibret almalarını istemektedir. Biz, Rabbimizin bize lütfettiği akıl ve yetenekleri kul-lanarak ürettiğimiz bir ürünü, yaptığımız bir eseri beğenir ve başkalarının da beğeni ve takdirine sunar, sergileriz. Olumlu tepkiler aldığımızda mutlu ve memnun olu-ruz. Yaptığımız bir işin eleştirilmesi, ürettiğimiz bir eserde kusur bulunması, pek de hoşumuza gitmez. Yüce Mevla’mızın ilim, kudret, irade, tekvin gibi sıfatlarının tecellisini yansıtan bu kâinatta, göğü, yeri ve içindeki varlıklarında bir kusur ve ek-sik bulmak, ya da bunların öylesine, gayesiz vücut bulduklarını söylemek haddini bilmezlik değildir de nedir?
Kendimize ve çevremize, alışkanlık gözlüğünü çıkarıp da hikmet nazarıyla bak-tığımız zaman, onları mükemmel bir planda yer alan ve her biri bir amaca yönelmiş varlıklar olarak görmemiz mümkündür. Örneğin; güneşin doğuşu, batışı, tonlarca suyu barındıran denizlerin durmaksızın dalgalanışı, kuşların uçuşu, ay ve yıldızla-rın gecenin süsü olarak gökyüzünde nakış nakış arz-ı endam edişi, kışın ardından baharın müjdecisi olarak kuru ağaçların yemyeşil yaprak ve renk renk çiçeklerle bezenişi ve daha bunun gibi binlerce yaratılış mucizesinin her an gözlere ve gönül-lere sunduğu güzellikler karşısında hayran olmamak ve büsbütün bunları yaratan Rabbimizin huzurunda acizliğimizin idraki ile şükür secdelerine varmamak müm-kün mü?
Üzerimizde her türlü süslerle dolu yükseltilmiş bir tavan hâlinde, içinde nice sır-ları barındıran gök ve altımızda ihtiyacımız olan her türlü nimetiyle dopdolu, kurulu bir beşik gibi döşenmiş olan yerle, bu ikisinin aralarındaki harika varlıklar, gönülleri oyunda olan, Rahman’ın uyarı ve öğütlerini eğlence yerine koyan inkârcıların iddia ettikleri gibi oyuncak değildir. Bilakis Allah’ın kudret ve iradesinin göstergesidir.
Yaratılış bir oyun olmadığı gibi, yaratılan da asla bir oyuncak değildir. İlgi-li ayetler, Allah’ı insanlara benzer bir varlık olarak algılayan putperestlere karşı, O’nun aşkın olduğunu, kendisine yakıştırılabilecek beşerî her türlü duygusal ve ruhsal ihtiyaçtan -oyun eğlence ihtiyacı gibi- uzak olduğunu da dile getirmektedir. Her şeyi hikmetle yapan Allah’ın şanına eğlence asla yakışmaz. Çünkü O, eğlence ve oyun edinmekten uzaktır. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı gibi her şey O’na muhtaçtır.
Netice olarak bu kâinat, alîm ve hikmet sahibi olan ve her şeye hükmeden Allah tarafından iş olsun diye, rastgele tesadüfen değil, belli bir amaca binaen yaratılmış-tır. Kâinatta var olan en küçük şeyde dahi tesadüfe yer yoktur. Rüzgârın esmesinden tutunuz, yağmurun yağmasına, bulutların hareketine, bitkilere, güneş, ay ve dün-yanın hareketlerine, geceyle gündüzün birbiri ardına gelmesine, sıcağın ve soğuğun ölçüsüne, suyun hareketine, topraktaki minerallere, atomların yapısına, böcek ve hayvanların çeşitliliğine varıncaya kadar her şey harikulade bir ölçü ve program dâhilinde işlemektedir. Bütün bunlarda, insan aklının almakta zorlandığı mükem-mel bir ahenk/uyum söz konusudur
Kısacası bu ve benzeri ayetler, evren ve ondaki her şeyin yaratılışında hikmetli bir planın var olduğuna ve dolaylı olarak insanların bu hikmeti keşfetmeye çalışması gerektiğine dikkatleri çekmektedir.