“O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yûnus, 10/5)
Güneşi, ayı, yeryüzünü, gökyüzünü yaratan Allah’tır. Aynı şekilde güneşi ve ayı farklı derecede ışık kaynağı kılan, gündüze ve geceye farklı güzellikler veren yine O’dur. Allah, aynı şekilde bütün kâinatı insanların istifade edebileceği bir şekilde düzenlemiştir. Bazen insanlar bunu bilebilir bazen de bilemezler. Fakat öğrenme imkânları artıkça yeni yeni bilgiler edinmektedirler.
İlahî Kelam yılların, ayların hesabını bilmemiz için Allah’ın konaklar belirledi-ğini, bildirmektedir. Bu ayet-i kerimede güneş ve ayın batmasının, ayın konum ve şeklinin değişmesinin insanların takvim yapmalarına, gün, ay ve yıl hesabını öğ-renmelerine yardımcı olduğuna işaret etmektedir. Böylece Allah, rahmetinin gereği olarak zamanı ölçmek için aydan ve güneşten istifade etmemize imkân sağlamıştır. Öyle değil mi? Zamanımızı aya ve güneşe göre belirlemiyor muyuz? Şayet Allah, üzerimizde böyle bir takvim koymasaydı zamanı ölçebilecek miydik acaba?
Bu sayede insanlar tarih boyunca işlerini bir plan ve program dâhilinde düzenleyip hayatlarını güzelleştirmişlerdir.
Durum bundan ibaret iken, insanın kendi başına buyruk olması, her şeyi ken-disinin belirleyip ölçtüğünü söylemesi, asıl yaratıcıyı unutup hatırlamaması garip değil mi?
Oysaki insanın bu hayata gelişi de dünyadan ayrılışı da kendi elinde değildir. Yüce Allah ölümün sahibi olduğu gibi, hayatın da sahibidir. Mülk O’nundur. Gerçek kuvvet ve yetki sahibi de O’dur. Allah’ın yarattığı kâinattan, verdiği nimetlerden, be-lirlediği zamandan istifade eden insan, Allah’ın göndermiş olduğu ilahî öğretilerden aynı derecede istifade etmesi gerektiğini bilmelidir. Bazı şeylerin gerekliliğini bede-nimiz hissedebiliyor, bazı şeyleri de zihnimiz ve ruhumuz hissetmelidir. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki kâinatın sahibi olan Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Ve her şeyin hesabını da soracaktır. Allah, bu gerçeğe de şu ayet ile dikkat çekmektedir:
“Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltme-ye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Ahkâf, 46/33)
Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, Allah’ın yarattığı ay ve güneşin bir yararı varsa, aynı şekilde gönderdiği ilahî kitabın da bir hikmeti ve yararı vardır.
Allah’ın bizden istediği de bütün ayetlerinden istifade etmemizdir. Ayın ve güne-şin birer ayet ve işaret olduğunu görüp Kur’an ayetlerinden yüz çevirmemek, ilahî kelamdan istifade etmemek, onda bulunan incelikleri, faydaları elde etmek için çaba göstermemek yüce Yaratana karşı nankörlük olmaz mı?
Eğer insan sahip olduğu aklını doğru ve yerinde kullanabilirse, kâinatın ve yaşa-mın anlamını derinden kavrama imkânı bulur. Nitekim bunun neticesinde Allah’a imana götüren güçlü deliller veya imanı sağlamlaştıracak çok güzel örnekler bulur. Bilim ve teknoloji ilerledikçe Allah’ın yaratmış olduğu benzersiz, kusursuz kâinatın esrarı ortaya çıkmakta, araştırdıkça daha fazlası, daha detaylısı, daha gizemlisi belir-meye başlamaktadır.
İnsanın akl-ı selim ile bu eşsiz düzenin sahibinin olduğunu aslında bildiğini, fakat inanmak istemediğini Kur’an-ı Kerim şöyle anlatır:
“Andolsun, eğer onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?’ diye soracak olsan mutlaka, ‘Allah’ diyeceklerdir. O halde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?”
Öyleyse hamd sadece Allah’a aittir. Övgü ve şükür, O’na layıktır. Övülmeye, kul-luk edilmeye layık tek ilah O’dur.