Arapça, kesmek, budamak masdarından türemiş bir kelime olup kalem, makas, yazı, kumar oku ve stil gibi manaları içerir. Tasavvufta ilm-i tafsîl-i ilâhîye ve kelimelerin şekillerini çıkarmaya vasıta olan ruha, kalem denir. Tehânevî, sûfilerin bu tabiri, akl-i evvel manasında kullandığını söyler. Letâifü’l-Lügât’da da, vâhidiyyetden kinaye olan hazret-i tafsîle ve nefs-i küll’e de kalem denir. Bir kısım sufîler de, şu açıklamayı yaparlar: Kalem, ilm-i tafsîlin bilgisidir. Kalem, İlâhî tafsîlî bilginin, varlıklara taalluku gözönünde tutulmak suretiyle benzetme yapılarak kullanılır. “Kalem ilm-i tefâsîl -i İlâhîdir. Çünkü mezâhir-i tafsîl olan huruf, devâttaki mürekkepte mücmel olup orada oldukça tefâsili kabul etmez. Mürekkep divitten kaleme intikâl ve levhe temas ettikçe, huruf tafsil şeklini alır. Bu suretle ilim de, matlûba göre tafsil edilmiş olur. Kezalik, insanın madde-i hayatiyyesinden ibaret olan nutfe de, suret- i insaniyyede mücmel olup zahr-ı Âdem’de durdukça, tafsili kabul etmez. Kalem-i insanî ile levh-i rahme intikal edince tafsili kabil olur”.
Lisan-ı gayb olur esrar-; gayb iş’ârına kâfî
Ne gam olsa nazardan levh-i mahfuz-ı kalem nâbûd.
Osman Şems Efendi