Osmanlıca tabiri, Arapça elifbadan Farsça ve Türkçe bazı seslerin takviyesiyle oluşturulmuş alfabe ile belli bir dönem Türkçenin yazılıp okunmasını ifade eder. Osmanlıca tabiri yerine bazen “Osmanlı Türkçesi” ifadesi kullanılıyor ki bu adlandırma da ne kadar doğru orası da tartışmalıdır. Aslında belki en doğru adlandırma günümüzden geriye doğru baktığımızda “Eski Yazı” olmalıdır. Eski yazı ile oluşturulmuş ve günümüze intikal eden pek çok resmî, edebî ve hususî belgeler günümüze ulaşmış, arşivlerimizde, kütüphanelerimizde ve hususî koleksiyon ve hatıratlarımızda varlığını korumaktadır. Bu yazıyla taşlara kazılmış, madenlere darbedilmiş ve kâğıtlara yazılmış sayısız kayıt ve binlerce eser bugün çeşitli vesile ve sebeplerle okunup anlaşılmayı beklemektedir.
Araştırıcıların ve diğer ilgililerin bunları doğru okuyup anlaması ve kullanabilmesi eski yazıya vukûfiyeti gerektirir. Belgelerde sıklıkla rastlanıp depolanması gereken kelimeleri zihne nakşetmenin en kestirme yolu münşeat mecmualarıdır. Bu mecmuaların ekserisinde belgelerdeki klişe kalıplar rahat okunur metinler halinde karşımızdadır.
Elinizdeki kitap, Osmanlı Arşiv Belgeleri ve Osman Diplomatikası derslerini alan öğrenciler için bir çalışma ve el kitabı mahiyetinde olmasının yanı sıra hazırlandığı dönemin devlet ve idari teşkilatı ile toplum yapısı ve katmanları hakkında bir şablon sunar. Münşeâtlarda yer alan belgeler örnek belgeler olma itibariyle muhayyel, musavver ve taklid belgelerdir ve içindeki bilgiler diğer belgelerle teyid edilerek kullanılmalıdır. Netice itibariyle ise bu eserlerin, siyaset ve kültür tarihimiz açısından ihmal edilmemesi gereken kaynaklardan olduğu aşikârdır.