Kapan, sözlükte yakalamak, gasp etme, kapma, zorla el koymak, tuzak, çardak, mengene, kantar, mizan ve büyük terazi anlamlarına gelir. Latince “campana” kelimesinden Farsçaya, buradan da “kabbân” şeklinde Arapçaya geçen büyük terazi, kantar anlamındaki kelimenin Türkçeye “kapan” şeklinde geçtiği kabul edilmektedir. Mısır’da kantar kullanan kimseye “kabbânî”, alım satım mukavelelerine nezaret eden kuruma da “Divanü’l-kabbânî” denirdi. Avrupa’da da büyük şehirlerde tüccarların işlerini hallettikleri, mallarını satışa arz ettikleri, depolarını bulundurdukları şehre ait geniş han biçimi satış evleri vardı. Önemli ticarî merkezlerde, ayrıca “şehir kantarı” denilen bütün tacirlerin faydalanabileceği kantarlar mevcuttu. Deniz ticareti ile meşgul olan tacirler ise büyük depolar inşa ettirmişlerdi.
Osmanlı ticarî ve ekonomik hayatında kapan kelimesi, Osmanlı Devleti’nde ticarî hammadde ve malların tartıldığı, fiyatlarının oluştuğu ve toptan alım satımının yapıldığı yerlerdir. Kapanlar, bu anlamda ekonominin iaşe ve vergisel anlamda önemli kurumlarından biridir. Kapanlar, devletin ekonomik hayata müdahalesini yansıtan uygulama ve kurumlardandır. Özellikle bir “dev kent-metropol” veya “mide kent” görünümünde hep dışarıdan mal alan bir kent olan İstanbul’un iaşesinin temininde kapanlar, büyük rol oynamaktaydı. Kapanlara her türlü erzak ve zahire getiren tüccarlara, “kapan hacıları veya tüccarları” denilirdi. Kadı’nın görevlendirdiği ve kapana gelen malların kontrolü, tartılması ve dağıtılmasına nezaret eden görevlilere, “kapan kethüdası, emini, ümerası veya naibi” denilirdi. Kapan naibinin, esnaf temsilcileri ile birlikte malların kontrolü, tartılması ve dağıtımı gibi işlerin gerektirdiği kayıtları tutan kimseye “kapan kâtibi” denilirdi.
Kapan kavramı, Osmanlılarda daha ziyade un, yağ, bal v.b. bir maddenin ismiyle Un Kapanı, Yağ Kapanı v.b. anılan ve malların tartıldığı mekânlardan çok, söz konusu malların toptan satışının yapıldığı borsa benzeri mekânlar şeklinde kullanılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden yaptırılan cami, medrese, imaret v.b. vakıf müesseselerinin masraflarını karşılamak amacıyla bunların yanlarına kapanlar inşa ettirilirdi. Bunların en bilinenlerinden birisi, Orhan Bey zamanında Bursa’da Emir Hanı ile Ulu Cami’nin batısındaki Kapan Hanı idi. En meşhur kapan, Fatih döneminde yaptırılan Un Kapanı idi. Anadolu Selçuklu Devleti’nde de kapan hanlarına benzer yerler bulunmakla beraber, bütün karakteristik özellikleriyle ortaya çıkışı Fatih Sultan Mehmed dönemindedir. Fatih’ten sonra başlayan kapan uygulamasında, zahire ve diğer önemli gıda maddelerinin devlet eliyle mubayaası söz konusu idi. Kıtlıklar, afetler ve savaşlar sebebi ile zahire ve sair maddelerin temininde güçlük çekilmesi üzerine III. Selim döneminde, zahirenin bir kısmının devlet bir kısmının da tüccar eliyle temini cihetine gidilmiştir. Devletin iaşe temininde doğrudan rol alması anlamına gelen bu gelişme, 25 Ekim 1793 tarihinde ayrı kadroları ve hazinesi olan bir Zahire Nezareti’nin kurulması ile sonuçlanmıştır. Bu nezaret, gerek kapan tüccarının gittiği bölgede bol ve ucuz mal bulmasına ve İstanbul’a taşımasına yardımcı oluyor ve gerekse devlet adına doğrudan mubayaa yaparak, temin edilen iaşeyi depoluyordu.
Osmanlı Devleti’ndeki temel idarî birim olan kazalarda elde edilen ürün, öncelikle orada tüketilmekte idi. Bu nedenle de kaza dışı hububat ve sair ürünün çıkması yasaktı ve ticaret kaza içinde cereyan etmekteydi. Kazaların ihtiyacı dışında kalan ürünler, ticarete konu olabilmekteydi. Ancak burada da öncelik, normal durumlarda İstanbul ile Edirne, Mekke ve Medine gibi büyük kentlerdeydi. Bu durumda mal ve ürün fazlası varsa ve İstanbul’un ihtiyacını bilen Kapan Naibi’nin bilgisi dâhilinde ilgili yerlerdeki görevlilerden bu fazlanın elinde devletin müsaadesini gösterir bir tezkire olan kapan tüccarları marifetiyle kapan gemilerine teslim edilmesi istenebilmekteydi.
Un kapanının işlemesi için kurulan sistem şu şekildeydi. Her üretim merkezi, bir iskeleye bağlanmış ve kapan tüccarlarının hangi kazadan ne kadar zahire satın alacakları tahminî olarak belirlenmişti. Çeşitli yerlerden un kapanına getirilen hububat, cinsine göre ayrılır ve kapan defterlerine kaydedilirdi. Kapan naibinin izni olmaksızın kapan dışına çıkarılamayan hububat, kapan naibinin nezaretinde kethüda, yiğitbaşı gibi esnaf temsilcilerinin huzurunda fiyat belirlendikten sonra ilgili esnafa tevzi olunurdu. Yağ ve bal kapanlarının tüccarları için taahhüt sistemi vardı. Taahhüt edilen yağ ve bal miktarı ile kimin nereden ne kadar temin edecekleri belirlenirdi. Tüccarlar, birbirlerinin bölgesine müdahale edemezdi. Tüm kapan tüccarlarının elinde, bir ferman veya tezkire bulunurdu. Bu ferman ve tezkire, ilgili yörelerin voyvodalarına gösterilirdi. Kapan tüccarları, ürünü pazar yerlerinden veya iskelelerden satın alırlar ve parasını üreticiye peşin öderlerdi.
Kapan tüccarlarının mallarını istenen şartlarla yerine teslim etmeleri için bir kefil göstermeleri gerekmekteydi. İlgili yerlerdeki kadı başta olmak üzere diğer görevliler bu kefaleti gözetmek durumunda idi. Onun için bu kefâlet dışında müsaade alan serbest tüccarların (sürekli fermanı veya tezkiresi olmayan) müsaade belgeleri mal teslim olunduktan sonra ellerinden alınmakta idi. Devletin kendi sermayesi ile alım satımında, malın alındığı yerde gemi kiralanmak suretiyle mallar İstanbul’a yollanmaktaydı. İlgili yerdeki gümrük emini, kira mukavelesi düzenler ve kiraları Hazine-i Âmire tarafından ödenirdi.
Osmanlı’da devlet, eskiden beri bu nevi toptan mal alım-satımlarında vergisini tahsil edebilmek, vergi kaçırılmasını önlemek için, alım satımları kendi gözetimi ve denetimi yaptırırdı. Bunu sağlamak için de toptan mal alım-satımlarını belirli yerlerde (kapan, mîzan, iskele, han, pazar yerleri v.b.) yaptırtıyor, vergi tahsil memurları da bu yerlerde hazır bulunduğundan alım satım yapıldığında derhal vergiyi tahsil ediyor ve verginin ödendiğine dair eda tezkiresi veriyorlardı.
Abdulkadir BULUŞ
KAYNAKÇA
Abdulkadir Buluş, “Osmanlı Ekonomik ve Ticari Hayatında Kapan Müessesi”, Çerçeve- Osmanlı Devleti’nin 700. Yıldönümüne Armağan Özel Sayısı, (2000), sy. 25, s.92-102; Ahmet Kal’a, İstanbul Esnaf Birlikleri ve Nizamları, İstanbul 1998; Gerhard Köhler, Başlangıcından Bugüne Dünya Ekonomi Tarihi, (çev. Tunay Aşıkoğlu), İstanbul 1963, s. 72; Lütfi Güçer, “Osmanlı İmparatorluğu Dahilinde Hububat Ticaretinin Tabi Olduğu Kayıtlar”, İ.Ü.İ.F.M., XIII/1-4 (1952), s.80-81; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1983, s. 164; Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1453-1559), II, İstanbul 1974, s. 222; Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, I, (çev. M. Ali Kılıçbay-Enver Özcan), Ankara 1986, s.173; Salih Aynural, “Kapan”, DİA, XXIV, İstanbul 2001, s. 338; Seven Ağır, “Osmanlı’da İaşecilik ve Fiyat Politikaları”, Osmanlılar, II, Ankara 2010, s. 111-112, 117; Tevfik Güran, “İstanbul’un İaşesinde Devletin Rolü”, İ.Ü.İ.F.M. 50. Yıl Armağanı, XLIV/1-4 (1986), s. 247-249.