Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâme’sinde çöğür şâiri olarak zikredilen ve bilhassa (IV.) Murad’ın Bağdat seferi esnâsında şehîd olan Genç Osman adlı bir askerin kahramanlığını destanlaştırdığı veya zâten vârolan bir Genç Osman menkıbesini işleyip popülerleştirdiği Genç Osman Destânı ile şöhret bulan, şiirleri Yeniçeri ortaları, asker zümreleri ve halk arasında; serhat boyları ve levent kahvehâneleri ile bozahânelerde dilden dile dolaşan, Türk saz şiirinin önde gelen temsilcisi, ordu şâiri. F. Köprülü, Şam ve Halep’e gittiğine dâir ifâdelerinden istidlâlen ve Çukurova’dan bahsettiği bir manzûmesinden yola çıkarak Adana taraflarında yaşadığını iddia etmiştir. Y. Bilgin ise, Ege bölgesine has birtakım söyleyişlerden ve Kul Mustafa’nın leventlik kariyerinden yola çıkarak Aydın – Nazilli taraflarında doğmuş olabileceği düşüncesini öne sürmüştür.
Gençliğinde Murad Reis’in bir levendi olarak Cezâyir’deki Garp ocaklarında bulunan ve lakabını buradan alan Kul Mustafa İstanbul’a gelerek orduyla seferlere katılmış, askerî faaliyetleri, ordunun yürüyüşünü anlattığı koşmaları ve yiğitçe söyleyişleriyle dillere pelesenk olmuştur. F. Köprülü’ye göre, gereği olmadığı hâlde Arapça ve Farsça kelimeler kullanmak tasallüfünden tamâmen kurtulamamış olsa da alelumum Dîvân edebiyâtı etkilerinin çok uzağında, halk zevkinin tabiî edâsına bağlı kalan bir yalınlığa sâhip ve okudukça insanın cûş u hurûşunu artıran manzûmeleriyle târihî hâdiselerin heyecânını başarılı bir şekilde aksettirmiş, yaşadığı dönemde birçok saz şâirini de etkilemiştir.
Kendisinden sonraki asırda yaşayan ve Türk – Rus savaşlarını destanlaştıran Âşık Hâfız gibi saz şâirlerinde görülen etkisi ve bu devir cönklerinde kendisine âit çokça şiirin yer alması tesirini uzun süre koruduğunu gösterir. O, artık sönmeye yüz tutan fetih ülküsünün son dönemlerinde yaşamış ve belki de bu eski ülküye duyulan hasretle söylediği şiirler, aynı hasreti besleyen geniş halk kitlelerince benimsenip yayılmıştır. Şiirlerinde “kılıcından al kan saç”an kahramanlar karşısında “tedbiri şaşan kâfirler”, “hezerân kalkanlar, yahşı kolçaklar”, savaşa giden gâziler, denizlerde yelken eden “Türk pîrleri”, bugün de okuyanları türlü heyecanlara sevk edecek canlılıkta kendilerini gösterirler. Bununla birlikte sâdece destânî şiirler söylememiş, “Kaşların çatarsın gözün süzersin / Her bakışta ciğerciğim üzersin / Yâdlar ile yiyip içip gezersin / İstiğnâ satarsın bize gelince” gibi sevgiliye sitemle dolu âşıkâne şiirler de terennüm etmiştir. Yine de Kul Mustafa her şeyden evvel, “Sevgilisinin mebzul kaşlarını, kirpiklerini ‘altıbölük sipâhilerine’ benzeten” bir asker şâirdir.