Dedesi olan Fâtih çağı bey ve bilgini Tokatlı Kemâl Paşa dolayısıyla Kemâlpaşazâde, Kemalpaşaoğlu veya İbn Kemâl olarak anılan büyük Osmanlı şeyhülislâmı, âlim, târihçi ve şâir. Amasya sancağında şehzâde Bâyezid’in nişancı ve lalası olan babası Süleyman Bey, bu sancağın askerleriyle İstanbul’un fethinde bulunmuş tımarlı bir sancak beyidir. Bu âileden geldiği için kariyerinin başında kendisi de asker olan Kemâlpaşaoğlu hicrî 897’de (1491-92) Filibe’deki bir toplantıda müftü Molla Lûtfî’nin protokolde meşhur akıncı kumandanlarının üstünde yer aldığını görünce kalemin kılıçtan daha fazla îtibârı olduğuna kanaat getirip, askeriye sınıfından ayrılarak ilmiye sınıfına geçmiştir. Klâsik öğreniminden sonra Edirne’de, Üsküp’te, İstanbul’daki Sahn-ı Semân Medreseleri’nde müderrislik yapan âlimin asıl şöhreti, büyük asker-pâdişah Yavuz Sultan Selim’in İran üzerine yürürken istediği fetvâları hazırlamasıyla gelmiştir. Bundan sonra Edirne kadılığı ve Anadolu kazaskerliği görevlerini ssırasıyla yürüten Kemâlpaşaoğlu, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinde de bulunmuştur. Kânûnî döneminin başlarında Zembilli Ali Efendi’nin ölümü üzerine 1526 senesinde şeyhülislâmlığa getirilmiş ve ölene kadar bu vazifede kalmıştır.
Kemâlpaşaoğlu ilmî yetkinliği dolayısıyla gördüğü îtibârla, Mısır seferi dönüşünde Sultan Selim’in kaftanına atının ayağından çamur sıçraması üzerine pâdişâhın “Ulemâ ayağından sıçrayan çamurların medâr-ı zînet ve bâis-i mefharet” olacağı sözleriyle yüceltilmiş ve bâzı rivâyetlere göre sultan bu kaftanla gömülmek istediğini vasiyet etmiştir. İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı maddede Şerafettin Turan, muhakeme gücü, ilmî kuşatıcılığı ve hemen her ilim dalında verdiği eserlerinin çokluğu dolayısıyla onu överken, Türk Ansiklopedisi’nde hayatını anlatan Atsız Bey, Arapça’dan sonra en üstün dil olarak Farsça’yı övdüğü risâlesini millî gaflet, Âdem’in Hâbil’e yazdığı mersiyeyi gerçek sanıp buna şerh düşmesini veya kendi eserlerini şerh etmesini gayrı ciddî davranışlar olarak nitelendirmiş ve öğrencisi Ebûssuûd’un sağlam muhâkeme ve ilmî zihniyetine sâhip olmadığını ifâde etmiştir. Diğer yandan Şerafettin Turan, şer’î meseleleri çözme ve fetvâ verme konusundaki kaabiliyeti dolayısıyla “insanların ve cinlerin müftüsü” olarak anıldığını aktardığı Kemâlpaşaoğlu’nun, (II.) Bâyezid döneminde yazıp pâdişâha sunduğu, sonradan Yavuz ve Mohaç’a kadar olan Kânûnî devirlerini ilâveyle her pâdişâha bir defter tahsis ettiği, Osmanlı târihi üzerine 10 ciltlik büyük eserinde klâsik kaynaklardaki gibi Türklüğü aşağılayıcı ifâdelere yer vermediğini, bilakis Osmanlı’nın Türklüğünü dâima vurguladığını belirtmiştir.
Çoğu Arapça olmak üzere 200 küsur eser veren Kemâlpaşaoğlu’nun fetvâlarının büyük bölümü Türkçedir. Yavuz Sultan Selim vefât ettiğinde yazdığı mersiye, Türk edebiyatının en güzel ağıtlarından birisi olarak edebiyat târihimize geçmiştir.
Göktürk Ömer Çakır