Arapça, büyüklerime demektir. Yerilen nefis hastalıklarındandır. “Haksız yere yeryüzünde büyüklük taslayanları, âyetlerimden çevireceğim” (Araf/146) âyeti kerimesi ile, Allah kibirlileri yerer. Kibirli, kendini herkesten üstün görür, başkasını beğenmez, herkesi eleştirir. Mukabili tevazu ise; kulun kendini Allah’ın güç ve kudreti önünde değersiz görmesidir. Tevazu beş şeyde olur: 1-Söz 2-İş 3-Kılık, Kıyafet, 4-Ev, 5-Ev eşyası. Kulun olgun olduğunun belirtisi, tevazu sahibi olmasıdır.
Bir gün Hz. Hüseyn (r) yoldan geçerken ekmek kırıntıları yiyen fakirlere rastlar. Fakirler “Ey Allah’ın kulu! Haydi, yiyecek, buyur gel” diye davet ederler. Hz. Hüseyin (r) kibirlileri asla sevmezdi, ve kendi de kibirli değildi, hemen atından indi, onlarla beraber oturup ekmek kırıntısı yedi; yemek bitince, “Ben sizin davetinize uydum, haydi şimdi de, ben sizi davet ediyorum, buyrun bizim eve!” der. Hep beraber, Hz. Hüseyin (r)’in evine varırlar. Cariye, gelen fakirlere, evde yiyecek olarak ne varsa önlerine koyarak güzel bir sofra hazırlar. Hep beraber oturur, yerler. Başkalarını beğenmemek duygusu, kişinin kibir denen hastalığından kaynaklandığı gibi, eleştirme yönü gelişmiş kimseler de, kibirden uzak değildir. Allah şu kişileri çok sever: Muttakiler (Allah’tan korkan ve bunu fiilleriyle gösterenler) takvalı gençler, cömertler, fakirliğine rağmen cömertliği sevenler, alçak gönüllüler, zengin olmasına rağmen alçak gönüllü olanlar.