“Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu… İblis, ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’, dedi.” (Sâd, 38/73-76)
Hiç şüphesiz şeytanın insan ile olan hikâyesi ilk insan Hz. Âdem (a.s)’in yaratıl-ması ile başlamıştır ve kıyamet gününe kadar da onun zürriyeti ile devam edecektir.
İnsanın dünya ve ahiret saadeti kalbinin selametine bağlıdır. Çünkü kıyamet gününde Allah’ın azabından kurtulup ebedî cennet nimetlerini ancak selim kalp sahipleri elde edecektir. Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” (Şuarâ, 26/88–89)
İnsan ahlakını oluşturan huylar kötü ve iyi olmak üzere ikiye ayrılır. Güzel ve iyi huyların arasında tevazu (alçak gönüllülük), doğruluk, sabır, cesaret, emanete riayet, nimete ve iyiliğe karşı şükür, yumuşaklık, sevgi, merhamet, cömertlik gibi övülen tavır ve davranışlar sayılabilir. Kötü huylar arasında ise, kibir, gazap, zulüm, gaflet, haset, yalancılık, iki yüzlülük, iyiliği başa kakma, riya, kendini beğenme gibi yerilen tavır ve duygular sayılabilir.
Yüce Kitabımızın yerdiği kötü huylardan birisi de “kibir ve gurur”dur. Kibir; büyüklenmek, gururlanmak, kendini başkasından üstün göstermek ve başkasına itibar göstermeyip onu yok saymak anlamına gelmektedir. Ucub/kendini beğenmek ise, kendini başkasından üstün bilmektir. Gururlu insan yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenir. İnsan, kendini beğenince, başkalarından üstün görür. Bu üstün görme işi de kibirdir. Ucubdan kibir doğar.
Konumuzla ilgili yukarıda zikrettiğimiz ayetlere göre yüce Allah, Hz. Âdem’e kendi ruhundan üflemiş, tüm eşyanın isimlerini ona öğretmiş, onu yeryüzüne halife tayin etmişti. İblis bunun üzerine kıskançlık duygusuna kapıldı, kendisinin ateşten yaratıldığını ileri sürerek Âdem’e secde etmedi. İblis, Âdem’in varlığının dış görünü-şüne bakıp kendini üstün görmüştür ve yaratılışın iç yüzünü, sırrını, hikmetini an-lamamıştır. Âdem’i sırf toprak zanneden İblis’in yaklaşımı, kendi maddesini ondan üstün sanmıştır. Kendini mal, yüz güzelliği, makam, ırk, soy, sınıf veya ülke olarak üstün görenlerin anlayışı da aynı düşüncenin bir sonucudur.
Kutsal Kitabımız, kötü duygu ve düşüncelerin ruhu bozup insanı iyiliklerden ve doğru yoldan saptırdığından sıkça bahseder. Hatta bu kötü duyguların, demirin paslandığı gibi kalbi paslandırdığını ve bir zaman sonra gerçeği göremez hâle getir-diğini belirtir:
“Hayır hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifin, 83/14)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bu gerçeği veciz bir şekilde şöyle izah etmiştir:
“Vücutta bir et parçası vardır. O sağlamsa, bütün vücut sağlam olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.”
Büyük İslam düşünürü Gazali, insan bedenini bir ülkeye, kalbi o ülkenin baş-kentine, aklı da ülkeyi yöneten hükümdara benzetir. İnsandaki iyi ve kötü duygu ve düşüncelerin sürekli olarak bir çatışma-savaş içinde olduğunu söyler. Bu savaşta insanın güzel duygularının galip gelmesi için kalbin ve dilin afetlerini uzun uzun izah eden Gazali, kibir ve ucub konularına da yer vererek bunların zararlarına ve bunlardan kurtuluş yollarına işaret etmiştir. (Gazali, İhyau Ulumiddin, Terc. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, Ankara 1974, III/17, 717–808)
Bu bakımdan bedenimizin sağlığı için ne kadar uğraş veriyor, doktora gidiyor, gerekli tedavileri uyguluyor, soğuk ve sıcağa karşı tedbir alıyorsak, kalp hastalıkları-na da en az bedenimize gösterdiğimiz hırs ve isteği göstermemiz gerekir.
İnsanın gurur ve büyüklenmesinin sebeplerine baktığımızda bunun birkaç türlü ortaya çıktığını görürüz. Bunlardan birincisi ve en tehlikelisi yüce Allah’a (Mü’min, 40/60) ve Peygamberine (Mü’minun, 23/34, 47; İbrahim, 14/10) karşı gösterilen kibir ve gururdur. İkincisi ise kişinin kendi nefsinde oluşturduğu kibir ve gururdur. Bunlar da insanın ilmiyle, ibadetiyle, nesebiyle, güç ve kuvvetiyle, servetiyle, makam ve mevki ile yakınlarının çokluğu ile başkalarına karşı övünmesidir.
Hâlbuki hiçbir kimsenin başkasına karşı büyüklenme hakkı olmamalıdır. Çünkü herkesin atası Âdem’dir. O da topraktan ve nihayet herkes bir su damlasından yaratılmıştır. O halde hangi hakla, bir kısmımıza lütfedilen bazı hususları diğer insanlara karşı üstünlük sebebi sayabiliriz!
Hz. Peygamber Efendimiz, kibir ve gururun en azının bile çok tehlikeli bir kalp hastalığı olduğunu şöyle belirtmiştir:
“Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!” Bir adam: “Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!” dedi. Peygamberimiz de; “Allah Teala Hazretleri güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın iptali, insanların hakir görülmesidir” buyurdular.
Kibir ve gurur hastalığının ilacı tevazu/alçak gönüllülüktür. Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini ve bu dünyanın fani olduğunu bilmek gerekir.
Yüce Kitabımızda, şeytanın insana sağından, solundan, önünden, arkasından ge-lerek onu yoldan çıkarmaya çalışacağı belirtilmektedir (A’râf, 7/16–17). Kibir ve gurur da şeytanın bize süslü göstereceği kötü huylardandır. Eğer yüce Allah’ın sevgisine ulaşmak istiyorsak, kalbimizdeki tüm kötü duygu ve düşüncelerden sıyrılmamız ve arınmış bir kalple Allah’ın huzuruna çıkmamız gerekir.
Zira “Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez”