“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez. Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!” (Lokman, 31/18-19)
Bu ayet-i kerimelerde Lokman (a.s)’ın oğluna verdiği öğütlerden bir kısmı yer almakta ve kaçınılması gereken olumsuz davranışlardan örnekler verilmektedir. Bu örneklerde, özellikle kendini beğenmişlerin yer alması ve kibirli olanların Allah sevgisinden mahrum kalacakları uyarısında bulunulması, Kur’an’ın insan onuruna verdiği değeri yansıtması bakımından dikkat çekicidir.
Yüce Allah insana büyük değer verir. Tin suresinin 4. ayetinde, “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık” buyurulması, verilen bu değerin açık bir ifadesi-dir. Allah katında değerli olan insan, diğer insanlar yanında da değerlidir ve herkes bunu böyle kabullenmelidir. Aksi halde herhangi bir insanı beğenmeme Allah’ın takdirine, O’nun iradesine razı olmama gibi bir durumu ortaya koyar. Hâlbuki her-kesi, her şeyi yaratan yüce Allah’tır.
İnsanın konumu, mal varlığı ve fizikî şekli nasıl olursa olsun, biri diğerine üs-tün olamaz. Zira Kur’an ifadesiyle, ‘üstünlük ancak takvadadır’ (Hucurât, 49/13). Hâl böyle olunca, bir kişi bir başkasına kibirlenmeyeceği gibi onu aşağılayamaz da. Bu durum Lokman suresinin 18. ayetinde “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma” şeklinde dile getirilmiştir. İnsan hangi konumda, makam ve mevkide olursa olsun; ne tür bir varlığa sahip bulunursa bulunsun; yaratılış yönüyle fizikî yapısı nasıl olursa olsun asla kendisini başkalarına karşı büyük görmemelidir. Herkesi yaratan Allah’tır. Herkesin durumunu takdir eden de O’dur.
Başkalarını küçük görmek, Allah’ın taksimatına adeta razı olmamak anlamına da gelir. Allah hiç kimseye malı-mülkü, yaratılışı sebebiyle değer vermez. İnsanlara yaptığı güzel davranışları ve kalplerinin temizliği ve niyetleriyle değer verir. Allah asla kibirli olanı sevmez. Gerçek büyüklük yalnızca O’na aittir. Kur’an-ı Kerim’de Câsiye suresinin 37. ayetinde “Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O, mutlak güç sa-hibidir.” buyurulmuştur. Böylece kulların yaptıklarının ve yapacaklarının mutlaka Allah’ın gücü, dilemesi ve yaratması ile olduğu bildirilmiştir. Bu kanaatten uzaklaşıp sahip olunan nimetleri bütünüyle kendilerine mal edenler yanılgıda olup Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaşırlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de zenginliği dillere destan olmuş Kârûn’dan bahsedilmektedir. Allah’ın kendisine vermiş olduğu varlığın kendi ilmi, gayreti ve çabasıyla olduğunu ifade ederek Allah’ın takdirini kabul etmemesi ve kibirlenmesi, sonunun gelmesine sebep olmuştur. Bu durum Kasas suresinin 78. ve 81. ayetlerinde; “Kârûn, ‘Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir’ dedi. … Sonunda onu da sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım ede-bilecek adamları da yoktu…” ifadeleriyle yer almıştır.
Konu başında zikrettiğimiz ayetin devamında “yeryüzünde böbürlenerek yürü-me…” buyrulmuştur. Bununla da kimsenin kendisini üstün görmemesi, başkaları-na tepeden bakmaması gerektiği hatırlatılır. Başlangıçta yaratılış maddesi aynı olan insanlar, hayatın sonunda aynı durumla, ölümle karşılaşıp kibrine sebep olan her şeyden bütünüyle kopacak, yaptığının hesabını vermek üzere Allah’ın huzuruna çıkacaktır. Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez. Allah’ın sevgi-sini kazanmak isteyen bu tür davranışlara giremez.
Diğer ayette ise “Yürüyüşünde ölçülü ol.” buyurularak, etrafımızı rahatsız edecek bir davranış sergilemeden ve toplumdan uzaklaşmadan yaşamamız emredilmekte-dir. Ayrıca “Sesini de yükseltme…” emriyle insanları rahatsız edecek ses tonunu kullanmamız ve başkalarını endişeye düşürecek davranışa girmemiz yasaklanmıştır. Gereksiz yere bağırmamız ve lüzumsuz olarak sesimizi yükseltmemiz asla tasvip edilmediği gibi ayetin sonunda yer alan “Seslerin en çirkini eşek sesidir.” ifadesinde-ki benzetmeyle de insan, bu duruma düşmemesi için uyarılmıştır.
Bizlere yakışan, makul, ölçülü ve huzur veren bir kişiliğe sahip olmaktır. Böyle bir kişiliğe sahip olduğumuz takdirde hem Allah’ın emrini yerine getirmiş hem de saygın bir yapıya kavuşmuş oluruz.