Deste şeklinde, beyazımsı, çiçekleri güzel kokulu, basit yapraklı, dikenli bir ağaç olan Lawsonia inermis / spinosa L. (sinonim Lawsonia alba Lam.) bitkisi ve bu bitkinin reçineli birleşikler, başlıcası lavson olmak üzere tanen ve naftakinon türevi boyar maddeler içeren yapraklarından elde edilen ezmesine ya da tozuna verilen addır. Kına kelimesi Türkçe’ye Arapça’dan (hınnâ) geçmiştir.
Doğal olarak yetiştiği yerler Mısır, Suriye ve Arabistan yarımadasıdır. Kuzey Afrika, Hindistan alt kıtası, Pakistan, Sri Lanka ve İran’ın güney bölgesinde de bulunur. I. yüzyılda yaşamış Yunan kökenli Romalı eczacı, hekim ve botanikçi Dioskorides’e göre en kaliteli kına Askalon (Askalân) ve Canopus’ta yetiştiriliyordu. Anadolu’da 1980’li yıllara kadar Alanya ve Silifke’de meraklıları tarafından az miktarda yetiştirildiği bilinmektedir. Kına, kabuğundan alkoloidler çıkarılan, kökboyasıgillerden Cicchona cinsinden ağaçların genel adı ve ateş düşürücü olan sıtma tedavisinde yararlanılan “kınakına” ile karıştırılmamalıdır.
Kınanın ayrıca İran’daki “gol-e hanâ”, kına çiçeği (Impatiens balsamina L.) adıyla bilinen ve yapraklarıyla çiçekleri Çin’de tırnakları, bazan da atların kuyruklarını boyamada kullanılan bitkiyle de ilgisi yoktur. Kına çiçeklerinin kokusu Kahire’de “temrü’l-hınnâ” adıyla bilinen muhabbet çiçeğininkine (Reseda odorata) benzer. Antik Mısır’da, Ortadoğu’da, Antik Yunan ve Roma dünyasında kına, güzel kokulu çiçeklerinden parfüm imalâtı için yağ elde etmek amacıyla yetiştirilmiştir. Eski Ahid’de kına çiçeği sevgiliyi tarif için bir benzetmede geçer. Antik Mısır’da kına saç ve kumaş boyamada, mumyalamada kullanılmıştır.