Kanada, 9.984.670 km2 yüzölçümüyle dünyanın ikinci büyük ülkesidir. Bununla birlikte, çok seyrek nüfuslanmıştır; 2016’daki 36.286.378 nüfusuyla dünya ülkeleri arasında 37’inci durumdadır. Kanada’nın yönetim biçimi ABD’nin eyalet şekliyle Büyük Britanya’nın bakanlar kurulunu (başbakan ve bakanlardan oluşan kabine sistemi) bir araya getirmiş, parlamenter demokrasisi olan bir konfederasyondur.
Büyük Britanya monarşisi hâlâ Kanada devletinin başıdır ve yalnızca törenlerde yer alan bir biçimsel genel valiyle temsil edilmektedir. 1982’de Kanada Anayasası’nda yapılan değişiklik Büyük Britanya’dan ayrılığı onaylamışsa da Kanada hâlâ bir anayasal monarşi durumundadır ve Kraliçe’nin de Genel Vali’nin de rolleri değişmemiştir. Anayasanın getirdiği değişiklik, Haklar ve Özgürlükler Yasası’nın eklenmesi, İngiliz Parlamentosu’nun yasal kontrolünün kaldırılması ve yönetimin tümüyle Kanadalıların eline bırakılması şeklinde olmuştur. Bu nedenle de Kanada’nın adından artık “Dominyon” sözcüğü kaldırılmıştır.
Kanada konfederasyonu 10 “province” ve 3 de “territory” denilen eyaletten oluşmuştur. Doğuda yer alan Newfoundland, New Brunswick, Nova Scotia ve Prince Edward Island eyaletlerine çoğu kez “Atlantik Eyaletleri-Atlantic Provinces” denilirken, bunlardan son üçü bazen de “Denizsel Eyaletler-Maritime Provinces” olarak anılırlar. İç kesimde batıda yer alan Alberta, Saskatchewan ve Manitoba “Preri Eyaletleri” olarak adlandırılmışlardır.
Geri kalan üç eyalet Quebec, Ontario ve British Columbia ise herhangi bir gruba sokulmamışlardır. Kanada’nın kuzeyindeki geniş bir kesim Yukon Territory, Northwest Territories adlarını taşırken bu ikinci eyaletin topraklarının bir kısmı son olarak Nunavut (Territory) olarak ayrı bir eyalet hâline getirilmiştir. Tüm province ve territory olarak anılan eyaletlerde farklı farklı yerel yönetim sistemleri işleyebilmektedir. Alt-birimler de county ya da district gibi alt bölünümlerle ve daha sonra da daha da başka alt bölünümlerle ayrılmışlardır.
Ulusal başkent Ottawa Ontario eyaletinde yer alır ve 1915’te tıpkı ABD’dekine (District of Columbia) benzer bir yol izlenmesi için karar alındığı hâlde, bu karar yaşama geçirilmemiş ve başkent ayrıca bir eyalet hâline gelmemiştir. Bununla birlikte, yaklaşık 2.300 km2lik bir alan Ontario ve Quebec eyaletlerinden eşit miktarlarda alınarak “National Capital Region” olarak planlanmıştır. Ottawa’nın Quebec sınırındaki sayısız yönetim binasını içine alan Hull yerleşmesini de içerdiğinden artık bazı yerlerde ve istatistiklerde başkent “Ottawa-Hull” olarak anılmaktadır.
Ayrı siyasal varlıklarının, kısacası kuruluşlarının ilk yıllarında ABD ve Kanada, en ciddisi 1812’de olmak üzere, beş kez birbirleriyle savaşmışlardı. Fakat yüzelli yıldan fazla bir zamandır komşuluk ağır basmış ve aralarındaki 8.840 km uzunluğundaki sınır dünyanın en uzun açık uluslararası sınırı olarak anılmayı hak etmiştir.
Her ne kadar farklılıklar bulunuyorsa da Amerikalılar ve Kanadalılar gerek toplum gerekse halk olarak birbirlerine birçok bakımdan benzemektedirler. Her iki ülkedeki yaşam birbirine o kadar benzemektedir ki birbirlerinin ülkelerini ziyaret ettiklerinde bir “kültür şoku”ndan söz etmek söz konusu bile değildir. Gerçekten de sınır boyunca 130 geçiş noktasından geçişler muazzam boyutlardadır; tahmini ve ortalama olarak yılda 40 milyon Kanadalı ABD’ye, karşılığında da 35 milyon Amerikalı Kanada’ya geçmektedir.
İki ülke arasındaki dostluğun en iyi göstergesi olmamakla birlikte, ekonomik açıdan önemli olarak, ticaret hacmi de dünyadaki iki-yönlü mal akışının en büyüğüdür. İki ulus birbirlerinin en iyi müşterileridir. Gümrük vergilerini düşüren 1989’daki ABD-Kanada Serbest Ticaret Anlaşması bunu daha da arttırmıştır.
Doğal olarak, tüm bunlar iki ülke arasında hiç sorun yok demek değildir. Özellikle çevre sorunları -asit yağmurları ve Büyük Göllerin kirlenmesi gibi- zaman zaman ilişkiler üzerinde baskı oluştururken, eşit büyüklükte (nüfus ve ekonomi bakımından oran onda birdir) olmayan iki partnerin yaşadığı sorunlar da Kanada için özellikle önem taşımaktadır. Kanada kendi ulusunu hep bir “devin gölgesi”nde oluşturma çabasıyla uğraşmıştır. Eski başbakanlardan Pierre Trudeau’nun dediği gibi:
“Amerika Birleşik Devletleri ile bir kıtayı paylaşmak bir fille birlikte uyumak gibidir; hayvan ne kadar şefkatli olsa da önemi yoktur, çünkü en küçük bir kıpırtısı bile yatağı sarsar”.
Buna rağmen, sonuç olarak ABD ve Kanada yakın ve dostça ilişkilerini sürdürmektedirler. Açıkçası, her iki ülke de birlikte serbest dünyanın liderliğine sıkı bir şekilde bağlanmışlardır. Kuzey Amerika âleminde neler -ve niçin- olduğu artık dünyadaki her ülkeyi ilgilendirmektedir. “Küresel” görüş hâlen bu bölgedeki birçok ulusal sorunu etkilemekte ve birçok ulusal eylem de dünyanın diğer yerlerinde yankı bulmaktadır.
Amerikan ekonomisinin dörtte bir kadarı hâlen uluslararası ekonomik sisteme bağlanmış durumdadır. Uluslararası ticaret, dünya enerji pazarları, gıda maddeleri ve parasal konular üzerine Kuzey Amerika siyaseti diğer ülkeleri doğrudan etkilemektedir. O kadar doğrudan olmasa da kişisel özgürlükler, ırklar arası uyum, toplumsal eşitlik, ekonomik büyüme, çevre yönetimi ve yaşam kalitesi üzerinde sürdürülen ulusal tartışmalar da dünyanın her tarafında birçok kişi ve grubun tavırlarını ve ilham kaynaklarını etkilemektedir. ABD ve Kanada dünyadaki en gelişmiş bölgeyi oluşturmaktadır; bir başka ifadeyle sanayi-sonrası çağda bu bölge nereye doğru giderse, geri kalanların çoğu da onu izleyecektir.