Kuzey Amerika’ya ilk gelen ya da geldikleri konusunda sağlam kanıtlar bulunan Avrupalılar, Kızıl Erik’in 985’te bir yerleşim birimi kurduğu Grönland’dan batıya seyahat eden İskandinavlardı. Oğlu Leif’in, 1001 yılında günümüzde Kanada olarak bilinen bölgenin kuzeydoğu kıyılarını keşfettiği ve orada bir kış geçirdiği sanılmaktadır.
İskandinav destanları, Viking denizcilerin Kuzey Amerika’dan Bahama adalarına kadar uzanan Atlantik kıyılarını keşfettiklerini belirtmekle birlikte anılan iddialar bugüne kadar kanıtlanmamıştır. Buna karşın, 1963’te Newfoundland’ın kuzeyinde L’Anse-aux-Meadows’da anılan döneme ait belirli İskandinav ev yıkıntıları bulunmuş ve böylelikle İskandinav destanlarda ileri sürülenlerin hiç olmazsa bir kısmı doğrulanmıştır.
Asya’ya batıdan giden bir yol arayan Kristof Kolomb’un Karayibler’de karaya çıkmasından sadece beş yıl sonra 1497’de, İngiltere Kralı tarafından görevlendirilen Venedikli denizci John Cabot Newfoundland’a ayak bastı. Cabot’un seyahati, pek çabuk unutulmasına karşın, İngilizlerin ilerideki yıllarda Kuzey Amerika üzerinde hak iddia etmesine temel oluşturacaktı. Anılan seyahat aynı zamanda, George’s Banks sığlıklarının açıklarındaki zengin balık yuvalarının da yolunu açtı ve kısa bir süre sonra Avrupalı ve özellikle Portekizli balıkçılar düzenli olarak bölgeye gelmeye başladılar.
Aslında Kolomb kıta Amerika Birleşik Devletleri’ni hiç görmedi; ancak, kurulmasına yardım ettiği İspanyol sömürgeleri, Amerika Birleşik Devletleri kıtasında yapılan ilk keşif seyahatlerinin başlama noktası oldu. Bu seyahatlerden ilki 1513’te başladı ve Juan Ponce de Leon öncülüğündeki bir grub şimdiki St.Augustine kenti yakınlarında Florida kıyısında karaya çıktı.
İspanyollar, 1522’de Meksika’nın fethedilmesi üzerine Batı Yarıküresi’ndeki konumlarını daha da güçlendirdiler. Bunları izleyen keşifler, “Yeni Dünya”ya yaptığı seyahatlere ilişkin yazıları büyük beğeniyle okunan İtalyan Amerigo Vespucci’ye atfen Amerika adı verilen topraklar konusunda Avrupalıların bildiklerine yeni katkılar yaptı. Asya’ya giden bir “Kuzeybatı Geçidi” keşfedilmesi umutları ancak bir yüzyıl sonra tümüyle yitirilecek olmakla birlikte, 1529’a gelindiğinde, Labrador’dan Tierra del Fuego’ya kadar uzanan Atlantik kıyılarının güvenilir haritaları çizilmişti.
Peru’nun fethi sırasında Francisco Pizzaro’nun emrinde çalışmış olan Hernando De Soto adındaki savaş gazisinin düzenlediği sefer, İspanyol keşif seyahatlerinin en önemlileri arasında yer almaktadır. De Soto grubu seferine 1539’da Havana’da başladı, Florida’da karaya çıkıldı ve güneydoğu Amerika Birleşik Devletleri boyunca Mississippi Nehri’ne kadar servet peşinde dolaşıldı.
Bir başka İspanyol kaşifi olan Francisco Coronado, hayal ürünü Cibola’nın Yedi Kenti’ni aramak için 1540’ta Meksika’dan hareket etti. Coronado, Grand Canyon ve Kansas’a kadar gitti; ancak, kendisinin ve adamlarının aradığı altınları ya da defineleri bulamadı.
Buna karşın Coronado ve beraberindekiler, farkında olmadan, bölge halkına çok önemli bir ödül kazandırdılar: ellerinden kaçan çok sayıda at Büyük Düzlükler (Great Plains) bölgesinde üremeye başladı. Birkaç kuşak sonra, bölgedeki Kızılderililer binicilik ustası oldular ve çalışma alanlarını genişletip çeşitlendirdiler.
İspanyollar güneyden yukarı yayılırken, günümüz Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzey kesimi de Giovanni da Verrazano gibi seyyahlar sayesinde giderek daha iyi tanınıyordu. Fransızlar adına seyahat eden bir Floransalı olan Verrazano, 1524’te North Carolina’da karayı gördü ve Atlantik kıyısı boyunca kuzeye giderek bugünkü New York limanının yukarısına geçti.
On yıl sonra, Fransız Jacques Cartier, kendinden önceki Avrupalılar gibi, Asya’ya giden geçidi bulmak umuduyla yola çıktı. Cartier’in St.Lawrence Nehri kıyılarındaki keşifleri, Fransızların Kuzey Amerika üzerinde 1763’e kadar sürecek olan hak iddalarının temelini oluşturdu.
Fransız Hügenotlar, ilk Quebec kolonilerinin 1540’ta dağılmasından yirmi yıl sonra, Florida’nın kuzey kıyılarında yerleşmeye teşebbüs ettiler. Gulf Stream (Atlas Okyanusundaki sıcak su akıntısı) boyunca uzanan ticaret yolları karşısında Fransızları bir tehlike olarak gören İspanyollar koloniyi 1565’te yok ettiler. İşin garip yanı, İspanyol güçlerinin önderi olan Pedro Menendez, kısa bir süre sonra, koloniye yakın bir yerde St.Augustine kentini kurdu. İleride Amerika Birleşik Devletleri olacak olan bu bölgede Avrupalıların ilk kalıcı yerleşim birimi bu kentti.
Meksika, Antiller ve Peru’daki kolonilerden İspanya’ya akan büyük zenginlik, diğer Avrupa devletlerinin de büyük ilgisini çekti. Zamanla gelişen, İngiltere gibi denizci ülkeler, bir ölçüde Francis Drake’nin İspanyol hazine gemilerine karşı gerçekleştirdiği başarılı yağma saldırıları sonucu Yeni Dünya ile ilgilenmeye başladı.
Kuzeybatı Geçidi’nin araştırılması konulu bir incelemenin yazarı olan Humphrey Gilbert, 1578’de, diğer Avrupa ülkelerinin henüz üzerinde hak iddia etmediği Yeni Dünya’daki “dinsizlere ve barbarlara ait topraklar”ı kolonileştirmek için Kraliçe Elizabeth’ten imtiyaz aldı. Çabalarına başlayabilmesi için beş yıl geçmesi gerekti. O denizde kaybolunca, görevini üvey kardeşi Walter Raleigh yüklendi.
Raleigh 1585’te, North Carolina kıyıları açığındaki Roanoke Adası’nda, Kuzey Amerika’daki ilk İngiliz kolonisini kurdu. Koloni daha sonra terk edildi ve iki yıl içinde yapılan bir yeni deneme de başarısızlığa uğradı. İngilizler ancak yirmi yıl geçtikten sonra yeni bir girişimde bulundular. Bu kez koloni 1607’de Jamestown’da başarıyla kurulacak ve Kuzey Amerika yeni bir çağa girecekti.