“İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar. Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, ‘Keşke toprak olaydım!’ diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.” (Nebe, 78/39-40)
Yüce Allah bizleri yaratmış ve dünya hayatında belli bir süreye kadar kalmamızı dilemiştir. Dünya hayatını iyi değerlendirdiğimiz zaman, ebedî hayatta mutlu olu-ruz. Zira dünya hayatı ahirete kıyasla hiç mesabesindedir. Dünya, ahiretin tarlası-dır. Ne ekersek, orada onu buluruz.
İnsan, dünya hayatını iyi değerlendirsin ve ahirete de hazırlık yapsın diye Allah Teala, peygamberler göndermiştir. Peygamberler, kendileri bizzat yaşayıp örnek ol-dukları gibi insanları iyi olmaya ve iyilik yapmaya teşvik etmişler, kötü olmaktan ve kötülük yapmaktan sakındırmışlardır. İnsanlar, kendi seçimlerini kendileri yapar-lar. Dileyen doğru yolu seçer, dileyen yanlış yola sapar. Herkes, kendine verilen ira-deyi istediği yönde kullanır. Kişinin yaptıklarından sorumlu olması için bu seçim hürriyeti şarttır. Aksi halde insanların sorumlu tutulması anlamsız olurdu. İnsan hür iradesiyle tercihte bulunduğuna göre sonuçlarına da katlanmalıdır. İnsanlar-dan birçoğu, peygamberlerin yapmış olduğu çağrıya olumsuz karşılık vermişlerdir. Ayet-i kerime bu gerçeği şöyle vurguluyor:
‘‘Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insan-ların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe’, 34/28)
Konu başında zikrettiğimiz ayetlerde bize şu mesaj veriliyor: Ahiretin gerçekle-şeceğinde şüphe yoktur. Rabbiniz, haktır. Dininiz haktır, kitap haktır, peygamber hak ile gönderilmiştir. Kıyamet ve mizan haktır. Bunun böyle olduğunu öğrendikten sonra artık Rabbinize dönün. Kim kurtuluşa ermek istiyorsa Kur’an ve sünnete tabi olsun, gerçek bir iman ve amel-i salih ile Rabbinin yoluna girsin, O’nun lütfu-nu elde etmek ve cezasından uzaklaşmak için çalışsın.
Kâfirler ise yakın bir azap ile uyarılmaktadır. Onun vukuu, kesin olduğu için yakın sayılmıştır. Her gelecek, aslında yakındır. Nitekim şu ayet de, bu manaya işaret etmektedir:
“Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.” (Naziât, 79/46)
O gün insan ne yapıp yapmadığına bir bakar. Herkes orada hazırladığı hayır ve şerri bulacaktır. Mümin, ben bunu ümit ediyordum diyecek. Ancak Allah’tan gelen gerçekleri gören kâfir ise; ‘Eyvah benim hâlim ne olacak, keşke ben de toprak olan şu hayvanlar gibi olsaydım, keşke topraktan yaratılan Âdem (a.s)’i kendime örnek alsaydım, insana yaraşır davranışlarda bulunsaydım’ gibi ifadelerle pişmanlığını dile getirecektir:
“Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister.” (Âl-i İmrân, 3/30)
Dünyaya olduğundan fazla kıymet vermemeliyiz ve zayıflığımızın farkında ol-malıyız. Neticede her nefis ölümü tadacak, yaptıklarının ve sorumlu olup da yap-madıklarının hesabını verecektir. Yüce Allah katında, asıl değere tabi olan fizikî ya-pımız, makamımız, çevremiz ve mal varlığımız değildir. Bu gibi değerler dünyada kalır. Önemli olan bizim nasıl inandığımız, ne tür davranışlarda bulunduğumuz ve Allah’ın rızasını kazanmak için neler yaptığımızdır. Ahiret için ne hazırladığımız, amel sandığımıza neler koyabildiğimizdir. Konuyla ilgili Kümeyl b. Ziyâd’ın anlat-tığı şu hadise çok manidardır:
“Bir gün Ali b. Ebû Tâlib (r.a) ile geziye çıktık, mezarların bulunduğu alana vardığımızda kabristana yönelerek;
-“Ey kabir halkı! Ey çürümüş ahali! Ey yalnızlık mensupları! Sizde ne haberler var? Bizdeki haberler şunlar: Mallarınız bölüşüldü, çocuklarınız yetim kaldı, eşle-riniz kocaya vardı, kocalarınız yeni eşler aldı! Bizdeki haberler bunlar, sizden ne haber?” dedikten sonra bana dönerek;
-“Eğer onlara cevap için izin verilse; ‘Azığın hayırlısı Allah korkusudur,’ derler,” diyerek ağladı ve şöyle dedi:
-“Ey Kümeyl! Kabir, amel sandığıdır, ölünce orada neler saklandığını anlarsın!” (Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, III, 170)
Yukarıda zikrettiğimiz Nebe’ suresinin son iki ayeti, insanların kıyamet günün-de iki gruba ayrılacağına delalet ediyor. Allah’ın rızasına ve ikramına nail olacak müminler grubu ve Allah’ın rahmetinden uzak, azap içinde olan inkârcılar grubu. Rabbimizin rızasına ve ikramına nail olabilmek için yaşamakta olduğumuz şu dün-ya hayatını iyi değerlendirmeliyiz.