“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.” (Abese, 80/33-37)
Kıyamet gününün dehşetinden bahseden ayetleri okuyoruz. “Sâhha”, yani kor-kunç ses, kulağa çarpıp onu duymaz hâle getirdiği zaman… Rabbimiz o günü yü-celtmiş ve ona karşı bizleri uyarmıştır. Kıyamet gününde öyle bir gürültü olacak ki, artık dünyanın sonunu getirecektir. Bu korkunç ses, o günün, yani kıyametin dehşet anının ilk habercisidir. Artık kaçışın olmadığı o an gelip çatmıştır. O korkunç ses geldiğinde kişi; duygu, şefkat ve sevgide en yakını olarak gördüğü kardeş, anne, baba, eş ve çocuk gibi akrabasını görüp de onlardan kaçacaktır. Kişi, dünyada ken-dilerine sığındığı kimselerden o gün kaçmaktadır.
Zira o gün korku büyük ve şartlar çetindir. Çünkü o gün herkesin kendine yetecek meşguliyeti vardır. Herkes kendi başının derdine düşmüştür. Kimsenin kimseyi düşü-necek mecali ve zamanı yoktur. Kimse kimsenin hatırını soramayacak, kimse kimseyle ilgilenemeyecektir. O gün herkesin, kendilerini en yakın akrabalarından bile uzak tutacak bir derdi vardır. Nitekim başka bir ayette bu durum şöyle izah edilmiştir:
“O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.” (Duhan,44/41)
Kıyamet gününde, kişi en yakınlarını feda edip kendini kurtarmak ister. Herkes derdinin telaşındadır. O gün, herkesin meşgul olduğu şey kendi nefsidir. O günün dehşeti başkalarıyla ilgilenmeye fırsat vermeyecektir. Onlarla ilgilenmek şöyle dur-sun, onların hakkını ödeyemeyeceğinden dolayı onlardan kaçacaktır. Onların hak istekleri, kendine sıkıntı vermesin, yük olmasın diye. Öyle ya onlar haklarını ister-lerse ne olur? Bu gibi sebeplerden dolayı kaçmak ister, fakat bu mümkün değildir.
Kişi anne ve babasından, gereken saygıyı göstermediği için, onların haklarını yerine getirmediği için kaçacak. Anne babasına karşı dürüst olmadığı için kaçmaya çalışacak.
Eşi ve çocuklarından kaçacaktır. Eşi ve çocuklarına doğruları anlatmadığından, onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmediğinden dolayı kaçıp kurtulmak iste-yecektir.
İnsanın sevdiklerinden kaçışı… Dünyada iken kendi hayatına tercih ettiği, ma-lını paylaştığı, zamanını harcadığı, kısacası Allah (c.c)’ın kendine verdiği en değerli nimetleri gözünü kırpmadan feda ettiği canlardan kaçış!.. O günün dehşeti insanın kendi hesabının derdine düşmesine, kendi dışında başkalarıyla meşgul olmasına en-gel olmaktadır. Dünyada Allah’tan hiç korkmadan ahiretten gafil bir şekilde sürdü-rülmüş bir hayattan ötürü, birbirine şahit olmasınlar, birbirini sorumlu tutmasınlar diye…
Hülasa, konu başında zikrettiğimiz ayetlerde yüce Allah, insanı korku ve en-dişe ile dolduran kıyamete ait bazı durumları ve korkuları açıklamıştır. Bu neden-le insanın Rabbine yönelmesi, ona inanması, küfürden kaçınması, insanlara karşı mütevazı olması ve büyüklenmemesi hedeflenmiştir. Henüz dünya hayatında iken, elimizde fırsat ve imkânlar varken, bu durumu iyi değerlendirmeliyiz. Şimdiden Rabbimize vereceğimiz hesabı iyi yapmalıyız. Sorumluluklarımızın bilincinde olma-lı ve ona göre hareket etmeliyiz. Rabbimizin huzuruna müflis olarak çıkmamalıyız. Şu hadiste Peygamberimiz bu durumu ne güzel izah etmiştir:
“Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sorunca, ashab; “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Resûlullah (s.a.s); “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnat ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir.” (Müs-lim, “Birr”, 59; Tirmizî, “Kıyamet”, 2) buyurdular.
Rabbimize vereceğimiz hesabın muhasebesini şimdiden yaparak Rabbimizi ve kullarını razı etmeye çalışmalıyız. Çünkü dünya çalışma yeridir, hasat yeri değil; ahiret ise hasat yeridir, çalışma yeri değildir.