“Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!” (Meryem, 19/85-86)
Yüce kitabımız Kur’an, ilk suresi olan Fâtiha’nın üçüncü ayetinde, “Allah’ın, hesap gü-nünün sahibi” olduğunu haber vermek suretiyle bizlere hesap gününü hatırlatmaktadır. Arkasından da hesap gününün sorgu konusu olan “sadece O’na kulluk etmemiz”den söz etmektedir. Dünyada başıboş bırakılmayan insan, elbette Yaratıcıya kulluk için gönderil-miştir. Serbest iradesiyle kulluk sınavı veren insan için, bir de bu sınavın değerlendirilip karşılığının görüleceği bir hesap gününün gelmesi kaçınılmazdır. Çünkü hak edene hak ettiğinin karşılığını vermek, Allah’ın adaletinin bir gereği olduğu gibi, hak ettiğinin kar-şılığını alması da kulların bir beklentisidir. Kullar için sınav, bu şekilde anlamlı hâle gelir. Öte yandan, Allah’a kulluk görevini yerine getiren insanın kazanma ümidi yanında, O’na kulluktan uzak bir hayat yaşayan insanın da kötü akıbetle karşılaşacağı korkusu, iradeyi olumlu yönde etkileyen ve sınavı bilinçli hâle getiren önemli birer faktördür.
Bunun için Allah Teâlâ, hesaba çekileceğimiz bir günün geleceğini, yaratılış gayemiz doğrultusunda yaşayıp yaşamadığımız ve verdiği nimetleri bu uğurda kullanıp kullanma-dığımız konusunda mutlaka hesaba çekileceğimizi bize birçok ayette haber vermektedir (Bakara, 2/254; İsrâ, 17/71; Kehf, 18/49; Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/58; Tekâsür, 102/8). Meryem suresinde konu ile ilgili bir kısım âyetin anlamı şöyledir:
“Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşr edeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz. Sonra her bir topluluktan, Rahman’a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız. Sonra, oraya girmeye en lâyık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz. (Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir. Sonra Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş hâlde bırakırız.” (Meryem, 19/68-72)
Hesap gününün sıkıntıları daha Kıyamet’in kopuş anından itibaren başlar. O anın deh-şetiyle gençlerin simsiyah saçı bile korkudan bembeyaz olur (Müzzemmil, 73/17); emzikli kadın emzirdiği çocuğunu unutur; hamile kadın karnındaki çocuğunu düşürür; insanlar sarhoş gibi olurlar (Hac, 22/1-2).
Hesap günü kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar; herkes kendi derdine düşer (Abese, 80/34-37). O günde Allah, kişinin kendi aleyhine, dün-yada yaptığı kötülükler hakkında, organlarına şahitlik ettirecektir (Yâsîn, 36/65; Fussilet, 41/21). Dünyadayken birlikte günah işleyen dostlar o gün, dünyadaki arkadaşlıklarından dolayı pişman oldukları gibi, dostlarına ve şeytana da hasım ve düşman olurlar (Furkân, 25/28; Sâd, 38/64; Zümer, 39/31; Zuhruf, 43/38, 67; Kâf, 50/28). Dünya hayatındayken nimetler içerisinde şımararak dostlarıyla birlikte (İnşikak, 84/9) günah işleyenlerin yüzle-ri, o gün kederleri dolayısıyla kapkara olacaktır. Kur’an’ın ifadesiyle onlar, günahkârlarla inkârcılardır (Abese, 80/40-41; Âl-i İmrân, 3/106). Hesabın zorluğunu ve işledikleri amel-lerin kötü karşılığını gördüklerinde “eyvah mahvoldum” diye bağıracaklar (İnşikak, 84/9); toprak olmayı ve yok olmayı temenni edeceklerdir (Nebe, 78/40). Ne var ki bu pişmanlık fayda vermeyecektir. İnkârcılar, daha ölüm anındayken gerçekleri ve amellerinin kötü so-nucunu görünce, “Rabbim! Beni (dünyaya) geri gönder, boşa geçirdiğim dünyada mutlaka salih amel işleyeceğim” diyerek pişmanlıklarını ifade etseler de, bunlar boşuna söylenmiş sözler olacaktır (Mü’minûn, 23/99-100. Bk. Fecr, 89/23-25).
Bunun yanında o gün, dünya imtihanını kazanmış müminler de olacak. Onlar, dünyada imanla yaşayıp, dinî emir ve yasaklara riayet ederek tertemiz bir kalple Allah’a gelen kul-lardır (Şuarâ, 26/89). Hesap gününde, onların yüzleri parlak, güleç, sevinçli (Abese, 80/38-) ve bembeyaz olacaktır (Âl-i İmrân, 3/106). Sığınılacak hiçbir yerin olmadığı o dehşetli günde Arş’ın gölgesi altında gölgeleneceklerdir (Buhârî, “Rikâk”, 24; Müslim, “Zekat”, 91). Sonuçta Allah onlardan razı, onlar da Allah’ın verdiği mükâfata râzı olacaklardır (Beyyine, 98/7-8). O gün onlara şöyle denilecektir:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr, 89/27-30)
İman ve istikametle yaşayıp Rablerinin huzuruna varan bu müminler için ölüm anında, kabir hayatında ve hesap gününde korku ve hüzün yoktur. Çünkü Allah, meleklerini onlara yardımcı dost olarak gönderecektir. Cennette ise, istedikleri her şey, Allah tarafından onlar için “konukluk” olarak hazırlanmıştır (Fussilet, 41/30-32. Bk. İbrâhim, 14/27).
İşte iki tip insanın kıyamet/hesap günündeki durumları. Elbette akıllı kişi, hak ve hayırlı olanı seçecek ve bu mükâfatı kazandıracak hayatı kendine yol edinecektir. Gerek Kur’an-ı Kerim, gerekse Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimiz, ibret alıp Kıyamet gününde acıklı duruma düşmememiz ve ebedî mükâfatı kazanmamız için, bizlere ahiretin iyi ve kötü ahvalini haber vermişlerdir. İnsanoğlunun hayatının her anı kayda alınmakta; söylediği her söz ve işlediği her fiil, kıyamet günü hesabı görülmek üzere “gözetleyici melekler” tarafından kaydedil-mektedir (Kâf, 50/17-18). Öyleyse hayatımızı ona göre yaşayalım.