19. yüzyılda Britanya, Fransa ve Almanya, bilim ve matematik alanındaki yeni gelişmelerde ön saflarda yer alıyordu. ABD, o dönemde teori geliştirme konusunda geride kalsa bile teorileri, sorun çözmede kullanmakta uzmandı: Uygulamalı bilimler. Bu gelenek zorunluktan doğmuştu. Amerikalılar, Batı’nın bilim kaynaklarından uzakta yaşadıkları için her sorunu kendilerine özgü yöntemlerle çözmek zorundaydılar. Amerikalılar, teorik bilgileri “Yankee becerikliliği” ile birleştirdiklerinde ortaya biz dizi önemli icat çıktı. Büyük Amerikan mucitleri arasında, Robert Fulton (buharlı gemi), Samuel F. B. Morse (telgraf), Eli Whitney (çırçır makinası), Cyrus Mc Cormick (biçerdöğer) ve Thomas Alva Edison’u sayabiliriz. Edison içlerinde en üretken olanıydı. Kendi adıyla anılan binlerce icadın sahibidir.
Edison genelde bilimsel uygulamayı tasarlayan kişi değildi. Ama bir fikirden mutlaka pratik bir sonuç yaratmayı başarıyordu. Örneğin, İngiliz mühendis Joseph Swan 1860’da, yani Edison’dan 20 yıl önce bir elektrik lambâsı yapmıştı. Ama Edison’unki daha mükemmeldi. Swan’ın ampullerinden daha uzun süre dayanıyordu ve tek tek yanabiliyordu. Swan’ın ampulleri ise ancak, aynı anda birkaç lambanın birden yanıp söndüğü bir sistemle çalışıyordu. Edison, daha sonra elektrik üreten sistemler yaptı. Onun icatları, 30 yıl içinde milyonlarca evin aydınlatılmasında kullanılmaya başlandı.
Bilimsel fikirlerin pratiğe uygulanmasında bir başka önemli örnek de Wilbur ve Orville Wright kardeşlerin icatlarıydı. İki kardeş Almanların, 1890 yılındaki planör denemelerinden çok etkilenmişlerdi. Uçuş prensipleri üzerine kendi araştırmalarını başlattılar. Bilimsel bilgileriyle teknik yeteneklerini birleştiren Wright kardeşler önce birkaç planör imal edip uçurdular. Daha sonra da, 17 Aralık 1903’te, havadan daha ağır olan mekanik pervaneli uçağı uçurmayı başardılar.
Önceleri pek fark edilmeyen bir Amerikan icadı ise 1947 yılında, yeni bilgi çağının öncüsü oldu. Aynı yıl, Bell Laboratuvarı’ndan John Bardeen, William Shockley ve Walter Brattain teorik fiziğin üst düzey prensiplerinden yararlanıp, geniş hacimli vakum tüpünün yerine geçecek olan transistörü icat ettiler. 10 yıl sonra da elektronik devreler icat edildi. Bu iki icat sayesinde artık çok büyük miktarda elektronik devreler küçücük alanlara sığdırılıyordu. Bunun sonucunda bugün kitap boyutlarında bir bilgisayar, 1960 yıllarında kullanılan oda boyutlarındaki bilgisayarların görevini yapabilmektedir. Yine bu sayede, insanların yaşam tarzında, çalışma biçiminde, iş yönetiminde ve araştırma sistemlerinde devrim olmuştur.
20. yüzyılın ikinci yarısında Amerikalı bilim adamları pratik icatlarının ve uygulamalarının daha ötesinde değer kazanmaya başladılar. Dünya, onlara, kavram ve teorilere getirdikleri yeni formülasyonlarla “saf bilim”e yaptıkları katkıdan dolayı minnettardı. Bunu, fizik ve kimya dalında Nobel Ödülü verilen kişilere bakarak anlamak mümkündür. Nobel Ödüllerinin verildiği yüzyılın ilk yarısında (1901-1950) Amerikalılar, bilim dalında azınlık oluşturuyordu. Ama 1950’den bu yana Amerikalılar, bilim dalında verilen ödüllerin yaklaşık yarısını almıştır.