“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 41/34)
Bireysel ve toplumsal hayatta huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için, insan-ların birbirlerine karşı hoşgörülü ve anlayışlı davranmaları; kasıtlı olmayıp bilgisiz-likten ve eğitimsizlikten kaynaklanan hata ve kusurlarını affedilebilmeleri büyük önem arz etmektedir. Yüce Allah, “Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.” (Müminun, 23/96) buyurarak; Hz. Pey-gamber (s.a.s)’e ve onun şahsında bütün müminlere, beşerî münasebetlerde takip edecekleri en güzel metotlardan birisini öğretmiştir. O da, kendisine kötülük yapa-nın gönlünü kazanmak, düşmanlığının dostluğa, saygısızlığının saygıya, kin, nefret ve sevgisizliğinin sevgiye dönüşmesi için ona iyilik yapmaktır.
Nitekim yukarıda metnini ve mealini verdiğimiz Fussilet suresinin 34.âyetinde bu güzel İslamî prensip ve ilahî tedbir şöyle ifade buyrulmaktadır:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”
Aksi takdirde yapılan her kötülük ve düşmanlık, karşıt kötülüklerle büyüyecek ve toplumda kötülüklerin ve düşmanlıkların hâkim olmasına sebebiyet verebilecektir. Peygamberimiz de bir hadislerinde bu konuda ümmetine şu tavsiyede bulunuyor:
“Kararsız olmayın. İnsanlar iyilik ederse biz de iyilik eder, haksızlık yaparsa biz de karşılık veririz demeyin. Kararlı olun (nefsinizi sabit tutun). İnsanlar iyilik yaparsa siz de iyilik yapın. Kötülük yaparsa mukabilinde siz kötülük yapmayın.”
İyilik etmenin de başlıca üç şekli vardır:
Birincisi, yapılan bir iyiliğe karşılık iyilik etmektir. Yapılan bir iyiliğe en azından teşekkür etmek, ya da iyiliğe benzeri bir iyilikle karşılık vermek insanın en doğal görevidir.
İkincisi, karşılık beklemeden iyilik etmektir. Şüphesiz böyle davrananlar birinci basamaktakilerden daha üstün bir seviyede olan kimselerdir.
Üçüncüsü ise, kötülük edene iyilik etmektir ki, yapılan iyiliklerin en üst seviyesi de budur. Bu nedenle halkımız arasında “İyiliğe iyilik her kişinin kârıdır. Kötülüğe iyilik ise er kişinin kârıdır” denilmiştir.
Resûlullah (s.a.s), Ukbe b. Âmir’e bazı ahlakî prensipleri tavsiye ederken de şöyle buyurmuşlardır:
“Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni sen bağışla!”
Yine Peygamber Efendimiz (s.a.s) Mekke’yi fethettiğinde, kendisine ve İslamiyet’i seçen mü’minlere akla hayale gelmedik eziyet ve işkenceler yapmış olan Mekkeli-lere; “Size ne yapacağımı sanıyorsunuz” deyince; onlar, etrafında toplanıp, “Sen iyi bir kardeş ve iyi bir kardeş oğlusun” dediler. Resûlullah da “Bugün artık sizler hiçbir şekilde hakir görülmeyeceksiniz; haydi şimdi dağılın, hepiniz hür ve serbestsiniz.” buyu-rarak (İbn Hişâm, II, 412; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 268), onları cezalandırmak veya intikam almak gücüne sahipken; bunu yapmamış ve kötülüğe karşı iyiliğin en güzel örneğini vermişlerdir. Benzeri bir örnek davranışı da Yusuf (a.s)’un hayatında gör-mekteyiz: Kendisine her türlü kötülüğü yapmış ve öldürme girişiminde bulunmuş olan kardeşlerini affetmiş, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamıştır. Ayrıca korku ve endişelerini gidermek için Kur’an’ın ifadesiyle şu güzel sözü söylemiştir:
“Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.”(Yûsuf, 12/92)
O halde bir Müslüman’ın yapması gereken; Kur’an’ın öngördüğü bu ahlakî gü-zelliğe ulaşabilmek için çaba göstermek, adaleti, merhameti, hoşgörüyü ve kayıtsız şartsız iyilik yapmayı hayatının temel prensibi hâline getirmektir. Topluluk hâlinde huzur içerisinde yaşayabilmek ve iyilikleri hâkim kılabilmek için buna özellikle ihti-yacımız vardır. Ancak bu güzel anlayış ve uygulamanın istismar edilmesine ve amacı dışında kullanılmasına da fırsat verilmemeli; ölçüsü ve dozajı iyi ayarlanmalıdır.