Örtmek; hakkı örtmek, kapamak, Hakk’ı inkâr etmek. Dinde bilinmesi ve inanılması zarûrî olan şeyleri ve ahkâm-ı ş er’iyyeden (dînî hükümlerden) tevâtüren (kesin olarak) bildirilenleri inkâr etmek ve dinden olduğu herkesçe bilinen bir şeyi kabûl etmemek.
Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Muhakkak ki, küfre varanları, azâb ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir. Onlar îmân etmezler. (Bekara sûresi: 6)
(Fir’avn ve kavmi) küfür üzere ısrâr edip, âyetlerimizi yalanladıkları ve onlara kulak asmayıp gâfil bulundukları için biz de kendilerinden intikam almak diledik ve hepsini denizde boğduk. (A’râf sûresi: 136)
Küfürden başka hiçbir günâh, hasenâtın sevâblarının hepsini yok etmez. Günâh olduğuna inanmayıp İslâmiyet’e ehemmiyet vermeyerek haram işlemek ve küfre, dinden çıkmağa sebeb olan işleri yapmak, sevâbların hepsini yok eder. (Muhammed Hâdimî)
Küfr, nefs-i emmârenin hevâ ve heveslerinden (arzu ve isteklerinden) doğar. Küfürden teberrî (uzak durmak) İslâm’ın şartıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Bir müslümanın bir sözünden veya bir işinden yüz şey anlaşı lsa, bunlardan doksan dokuzu küfre sebeb olsa ve biri müslüman olduğunu gösterse, bu bir şeyi anlamak, onu küfürden kurtarmak lâzımdır. (İmâm-ı Birgivî)
Küfr Alâmetleri:
Kâfirlerin ibâdet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan şeyler.
Küfr alâmetlerinden bâzıları; zünnâr, haç ve mecûsî serpuşudur. Küfr alâmetleri âdet olup, müslümanlar arasında yayılırsa, İslâm âdeti olmaz. Küfür alâmeti olmaktan çıkmaz. Zünnâr takan, kâfir olur, dinden çıkar. (Şehzâde Muhammed)
Müslüan olmayanların, ibâdet diye yaptıkları şeyler ile küfür alâmeti olan ve İslâmiyet’i inkâr etmek ve inanmamak alâmeti olan ve tahkîr edilmesi vâcib (lâzım) şeyleri yapan kâfir olur. (Ahi Çelebi, Dâmâd)
Küfr-i Cehlî:
İşitmediği, düşünmediği için, Allahü teâlâya ve inanılması lâzım olan şeylere inanmamak.
Küfr-i Cehlîye düşen kimsenin îmânı ve nikâhı bozulmaz. Yalnız tövbe ve istiğfâr yâni tecdîd-i îmân etmesi, îmânını tâzelemesi ihtiyâtlı olur. (Hâdimî)
Küfr-i Cühûdî:
Allahü teâlâya, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş, inanılması lâzım olan şeylere inanmamakta bilerek inâd etmek.
Küfr-i cühûdî, kibirden, mevkı sâhibi olmayı sevmekten veya ayıplanmaktan korkmaktan hâsıl olur. Fir’avn’ın ve ona tâbi olanların küfrü böyle idi. (Muhammed Hâdimî)
Küfr-i Hükmî:
İslâmiyet’in îmânsızlık alâmeti dediği sözleri söylemek ve işleri yapmak.
Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek için veya yanındakileri güldürmek, hayrete düşürmek, sevindirmek veya alay etmek için söylenen sözlerde küfr-i hükmîden korkulur. Gadab, kızgınlık ve hırs ile söylenen sözler de böyledir. Bunun için insan, sözünün ve işlerinin nereye varacağını düşünmelidir. Her şeyde dînini kayırmalıdır. (Muhammed Hâdimî)
Küfr-i İnâdî:
Bilerek, inâd ederek kâfir olmak, küfr-i cühûdî.
Küfr-i inâdî ile mürted (dinden çı kan) olanların, tövbe etmeleri için yalnız Kelime-i şehâdet söylemeleri kâfi değildir. Küfre sebeb olan şeyden de tövbe etmeleri lâzımdır.
Erkek veyâ kadın bir müslüman, âlimlerin söz birliği ile bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebeb olduğunu bilerek, ciddî olarak veyâ hezl, yâni güldürmek için söylerse veya yaparsa, mânâsını düşünmese dahi küfr-i inâdî olduğu için îmânı gider. (Hâdimî)
Küfr-i Nifâkî:
Diliyle îmân ettiğini söyleyip, kalbiyle inkâr etmek. İnanmamak Küfr-i nifâkî üzere ölen kimse bağışlanmaz. (Vâhidî)
Küfr-i nifâkî üzere olanın, inkârı gizli olduğundan, namazların sûretini yerine getirir. Böyle olanın sûretâ (görünüşte) olan îmânı mûteber değildir. (İmâm-ı Rabbânî)