Kuran meali nedir?

3 mins read

Meâl, bir şeyin özü, hulâsası, varacağı sonuç demektir. Kur’an-ı Kerim’in hiçbir dile tam bir çevirisi yapılamayacağı için, onun çevirilerine meâl denmektedir. Yani meâl, Kur’an nazmının eksiksiz bir aktarılışı değil, sonuç itibariyle müterci-min, Kur’an nazmından anladığı şeydir. Dolayısıyla hiçbir meâl ne kadar mükemmel olursa olsun, Kur’an hükmünde de-ğildir. Bunun içindir ki meâller, Kur’an’ın insanlar üzerinde bıraktığı inanılmaz etkiyi hiçbir zaman gösterememektedirler.

İlk hitap ettiği toplumun konuştuğu dilin kelimelerinden seçilerek hiçbir beşerin güç yetiremeyeceği bir ahenkle dizilip en güzel nağmelerle dokunan Kur’an nazmının, o insanlara hi-tab ederken kurduğu zihinsel ve duygusal iletişimi, meâller as-la kuramamaktadır. Böyle bir iletişimin kurulması şöyle dur-sun, meâllerle normalde âyetlerin metin olarak muhtevasını düzgün bir şekilde aktarmak bile mümkün değildir. Çünkü ba-zen bir âyete, hepsi de doğru olmak üzere birçok meâl verile-bilmektedir. Aynı şekilde Kur’an nazmında çeşitli manalara gelebilen ortak anlamlı pek çok kelime vardır.

Bu anlamların hepsi meâle alındığı takdirde meâl, tefsire dönüşmektedir. Alınmadığında ise meâl, âyetlerin ve âyetler-de geçen bazı kelime ve kavramların anlamlarını daraltmış ol-maktadır. Bunun yanında meâllerde Kur’an-ı Kerim’in muci-zeliği, edebî güzelliği, ses ve üslûp özellikleri ve belagatı yan-sıtılamamaktadır. Bu yüzden ruhları coşturan, aklı ve düşün-ceyi fetheden, kalpleri tesiri altına alan Kur’an’ın etkileyici ve canlı üslubu, meâllerde yerini kuru bir metne bırakmaktadır.

İşte bu sebeple, Kur’an’ın mesajının insanların zihinleri-ne ve kalplerine etkili bir şekilde ulaştırılabilmesi ancak sağ-lam ve güvenilir tefsirlerle mümkün olabilir. Çünkü âyetlerin içerdiği bütün anlamlar meâllere sığmaz. Bu yüzden Kur’an’ı doğru ve daha iyi bir şekilde anlamak isteyenlerin, ya bizzat kendilerinin Arapçayı iyi bilip tefsir metedolojisine vakıf ol-maları, ya da güvenilir tefsirlerden yararlanmaları gerekir.

Kur’an-ı Kerim, şüphesiz apaçık ve anlaşılır bir kitaptır. Onun âyetlerinden pınardan suyun fışkırdığı gibi birçok ma-nalar fışkırır. Mütercim ondan bir mana anlar ve onu aktarır; fakat onun anladığı manadan başka manalar da âyetlerde ken-dini göstermeye devam eder. Demek ki meâller Kur’an âyet-lerinden bir veya iki mana aktarsa da, âyetlerden anlaşılabile-cek daha pek çok manalar kalabilmektedir. Bu yüzden okuyu-cu, Kur’an’ı meâllerle ölçmeye kalkmamalıdır. Kur’an bu me-âllerden ibaret değildir. Meâller itinalı ve doğru yapılabildiği takdirde yalnızca Kur’an’dan anlaşılan manalardan birer de-mettir. Âyetlerin içerdiği itikâdî, ilmî, hukûkî, sosyal, ahlakî, tarihî ve benzeri daha nice hikmet dolu hükümlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi ise, mutlaka güvenilir tefsirlere ihtiyaç hissettirmektedir.

Bir meâl ne kadar mükemmel olursa olsun Kur’an değildir. İşte bu sebeple tefsirlere müfessirlerin yorumlarının karış-tığı, bundan dolayı tefsirleri bir kenara bırakarak Kur’an-ı Ke-rim’i doğrudan meâllerinden anlamak gerektiği yolundaki id-dialar gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü meâller Kur’an’dan mütercimin anlayabildiği kadar bazı şeyleri aktarabilirse de Kur’an’ın mesajını hakkıyla ortaya koyamaz.

Bu söylediklerimizden, Kur’an’ın meâlinin yapılmaması gerektiği sonucuna varılmamalıdır. Bütün bunlar, meâllerin Kur’an-ı Kerim’in yerine konamayacağını anlatmak içindir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’den yararlanmak noktasında elbette meâllere ihtiyaç vardır.

Allah tarafından son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, ilk hitap ettiği toplumun dili Arapça ile nazil olan Kur’an-ı Kerim’in mesajını öğrenmek, her müslümanın hakkı ve vazifesidir. Arapça bilmeyenler için Kur’an’ı Kerim eski-den beri birçok dile tercüme edilegelmiştir.

Türkler de müslüman oldukları dönemden itibaren Kur’an’ı anlamak için tercümeler yapmışlardır. İlk tercümeler kelime kelime (satır arası) yapılan tercümelerdir. İlk Türkçe tercüme de Uygur Türkçesiyledir. Meâl ve tefsir çalışmaları Cumhuriyet döneminde hız kazanmıştır.

Yüce Rabbimizin bütün insanlığa son kitabı ve ebedî hi-tabı olan Kur’an-ı Kerim, sadece Araplar ve Arapça’yı bilen-ler için değil, bütün insanları dalâletten korumak, onlara hak-kı ve hakikatı öğretmek, hidayet ve gerçek saadet yolunu gös-termek için indirilmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için de, Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği ilâhî gerçek ve öğütlerin bütün insanlığa tebliğ edilmesi, herkes tarafından öğrenilmesi, anla-şılması, üzerinde düşünülmesi, kavranması ve kalplere yerleş-mesi gerekir.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe