“Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (A’râf, 7/204)
Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından insanlığa gönderilmiş, müjdeleyici, uyarıcı, doğruyu yanlıştan ayırt edici, yol gösterici ve öğüt verici özelliği ile insan bedenine ve ruhuna hitab eden ilâhî bir kitap ve eşiz bir mucizedir. Bu bakımdan mealini ver-diğimiz ayette, Kur’an-ı Kerim’in muhatabı olan biz insanlar için her yönden onun büyük bir değer olduğu ve ona kulak verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Hz. Peygamber, Kur’an ayetleri kendisine geldikçe bunları çoğunlukla Kâbe çevresinde yüksek sesle insanlara okur, inanan ve inanmayan herkes onu dinlerdi. Kur’an’ı işi-ten herkes onun manasının ve sözlerinin mükemmel olduğunu biliyor, lafızlarının güzelliğini fark ediyor, anlamlarını kavrıyor; benzersizlik, doğruluk ve tutarlılığına aklıyla hükmediyordu. Bu yüzden toplumsal konumlarını kaybedeceklerinden kor-kan Mekke’nin ileri gelenleri, nüfuzları altındaki insanların âyetleri dinlemelerini engellemek için tedbirler düşündüler. Sonuçta inkâr edenler halka dediler ki:
“Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın (Fus-silet, 41/26) yüksek sesle şiirler okuyarak, ıslık çalıp el çırparak, anlamlı anlamsız sözler söyleyerek gürültü çıkarın ve böylece Hz. Peygamberin sesini bastırarak oku-duğu âyetlerin anlaşılmasını önleyin” (Kur’an Yolu, 4/607). Müşrikler bu tavırlarıyla Allah’a, O’nun kitabına ve peygamberine karşı düşmanlık ve saygısızlıklarını sergili-yorlardı. Konumuz olan âyette ise müslümanların Kur’an’ı dinleyerek saygı ve bağ-lılıklarını göstermeleri ve sonuçta ilâhî rahmete liyakat kazanmaları gerektiği ifade buyrulmaktadır. Buna göre Kur’an okunduğu sırada müslüman ona ilgisiz kalmamalı, kulak verip dikkat kesilmeli, onu saygıyla ve ilgiyle dinlemelidir. Çünkü o, her şeyden önce Allah’ın sözüdür, onda konuşan Allah’tır. Bu sebeple ibadet maksadıyla okunan Kur’an’ı kasıtlı olarak dinlememek, Allah’ın konuşmasına kulak vermemek ve dolayısıyla bir bakıma Allah’a karşı edepsizlikte bulunmak anlamına gelir.
Ayrıca anlamları üzerine düşünüp kavrayabilmek ve sonuçta rahmet ve bereke-tinden yararlanabilmek için de onu yoğun bir dikkatle dinlemek gerekmektedir. Ayrıca ayetteki “…ona kulak verip dinleyin ve susun…” buyruğu, beden kulaklarıyla Kur’an’ı dinlemeyi, onun tilâveti esnasında konuşmamayı, başka şeylerle ilgilen-memeyi ifade ettiği gibi mecazî manada “Kur’an’ı dinlemek” aynı zamanda “onun buyruklarına uyup yasaklarından kaçınmak” anlamına da geldiği müfessirlerce dile getirilmektedir. Müslüman, Kur’an-ı Kerim’i dikkatle dinlemeli, anlamaya çalışma-lıdır. Böylece Allah’a ve O’nun kelâmına takınmış olduğu bu edepli ve ahlaklı tavrı-nın sevabını kazanacak, O’nun tarafından ödüllendirilecektir. Kur’an’ı can kulağıyla dinlediği gibi kalp ve aklı ile de idrak suretiyle onun içeriği üzerinde düşünmelidir. Bu sayede insan kalbini ve aklını aydınlatacak, imanına güç katacak, yanlışlarını düzeltecek, doğrularını arttıracaktır.
Böylece bu ve buna benzer kazanımlarıyla ilgili ayetin sonunda ifade buyrulan rahmet ve merhamete ulaşmış olacaktır (Kur’an Yolu, 2/512-513). Kur’an-ı Kerim okun-duğunda susup dinleyerek ona kulak verenlere ve vahye saygı gösterenlere Allah merhamet edecektir. Zira susmak iyice dinlemeye, iyi dinlemek de onun içerdiği mesajı anlamaya, o da iman ve güzel amellere, iman ve ameller de ilahî rahmete ve nimete ermeye sebebiyet verir. O halde biz Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’i Rabbimi-zin ilahî bir mesajı olduğu telakkisiyle benliğimizde derin tesirler icra edecek şekilde dinleyip onu anlamaya, hayatımıza onunla şekil vermeye gayret sarf etmeliyiz. Eğer Kur’an-ı Kerim okunurken susar, sadece ona kulak verir, onu Allah ve Resûlünün istediği biçimde anlar ve hayatımıza tatbik etme çabası içerisinde olursak Rabbimiz bizlere rahmet kapılarını açacak ve nimetlerini bolca ihsan edecektir.