“Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir. O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.” (Duhân, 44/43-46)
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.” (Duhân, 44/51-53)
Kur’an-ı Kerim, kıyametin kopacağını ve hesap gününün mutlaka geleceği-ni vurgular. Onun dehşetini tasvir ederek insanları ahiret için hazırlıklı olmaları gerektiği konusunda uyarır. Hesap gününde insanların sınıf sınıf Allah’ın huzu-runda toplanacağı ve dünyada yaptıklarının hesabını vereceğini haber verir. Bu hesap sonucunda iman edip iyi amel sahibi olanların cennete gideceğini müjdeler. İnkârcıların ve kötü amel sahiplerinin ise cehennem azabına çarptırılacaklarını bil-dirir. Bu itibarla yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, insanları tebşîr/müjdelemek ve inzâr/uyarmak için cennet ve cehennem tasvirlerine yer vermiştir. Cennette inanan ve iyi amel sahiplerinin hangi nimetlerle karşılaşacağını haber vermiştir. Kur’an, cehennem tasvirlerine de yer vererek inkâr eden ve kötü amel sahibi olan kimseleri cehennemde bekleyen korkunç akıbet konusunda uyarmıştır.
Zikrettiğimiz âyet-i kerimede yüce Allah, ahiret hayatını ve hesap gününü inkâr eden günahkârların cehennemde yiyeceğinin “zakkum ağacı” olacağını haber vermiş ve takip eden âyette zakkum ağacının nasıl kötü bir yiyecek olduğunu tasvir etmiştir: “O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.” Bu âyette yüce Allah, aynı zamanda, inkârcılığın ve günahkârlığın ne kötü bir akıbeti hazırlayacağını beyan etmiş olmaktadır. O, böylece, insanları uyarmış; onları, Allah’a iman etmeye çağırmış; onlara, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmayı ve kötülüklerden uzak durmayı emretmiştir. Günahkârlık ve kötülüğün dünyada olduğu gibi ahirette de elim/acıklı bir sonunun habercisi olduğunu bildirmiştir.
Kur’an-ı Kerim, cehennem hayatını ve orada cehennemliklere uygulanacak azabı tasvir ederek adeta günahkârlığın ve kötülüğün ne çirkin bir şey olduğunu vurgu-lamıştır. Günahkârlığın ve kötülüğün ne kötü sonuçlar doğurduğunu, insanlık tari-hindeki acı ve kötü tecrübeler ortaya koymuştur. Dünyada hâl böyle olunca elbette ki ahirette de inkârcılığın, zulmün, haksızlığın ve Allah’ın yasak kıldığı her türlü fiili işlemenin şiddetli bir acı sonu olacaktır. Bu son gelmezden önce, Cenab-ı Hak insanları peygamberleri vasıtasıyla uyararak kendisine inanmaya ve iyi ameller işle-meye çağırmıştır. Bize düşen bu çağrıya kulak vererek akıbetimizin hayır ve cennet olmasını Allah’tan temenni etmektir.
Meâlini zikrettiğimiz, Duhân sûresinin 51-53. âyetlerinde ise yüce Allah, ilahî çağrıya kulak vererek Allah’a karşı gelmekten sakınan muttakilerin âhirette, cen-nette, emniyet yurdunda güven içerisinde olacaklarını müjdelemiştir. Onların bah-çelerde, pınar başlarında, ipekten ve atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı huzur içerisinde oturacaklarını haber vermiştir. Kur’an-ı Kerim daha birçok âyet-i kerime-de cennet hayatını ve orada cennetliklerin yaşayışını, giyiminden yiyeceğine kadar tasvir ederek bu mutluluk yurdunu özendirmiştir. Bununla imanın, iyi amel sahibi olmanın ve iyiliğin güzelliğini ve değerini ortaya koymuştur.
Muttakilerin ve günahkârların ahirette karşılaşacağı bu durum tasviri, Kur’an’ın kendine özgü ilahî üslubudur. Kur’an bu üslubuyla ona kulak verenin zihnine ima-nın ve iyiliğin değerini, inkâr ve kötülüğün akıbetini adeta resmetmektedir. Bu tas-virler insanı intibah/uyanma, inşirah/gönül açıklığı ve bilinçli olmaya sevk etmek-tedir. İnsan, bu tasvirleri zihninde canlandırdığında iyilik ve kötülüğün akıbetinin ne olacağını adeta önceden görmüş olmaktadır. Zaten bir kötülük ya da haksızlık ettiğinde insanın yaşadığı iç çekişmeler, benliğinin derinlerinden gelen itiraz ve ra-hatsızlıklar daha dünyada ona cehennem hayatı yaşatmaya başlamış olmaktadır. Bu-nun zıttı insan, ahlaklı olmaya özen gösterip, iyilik yaptığında ise duyduğu tatmin ve huzur, insana iyiliğin değerini ve güzelliğini ortaya koyduğu gibi daha dünyada cennet hayatını da yaşatmaya başlamış olmaktadır.
Sonuç olarak insanın amellerinin kendi benliğindeki olumlu ve olumsuz bu tep-kileri, aslında, Allah’ın varlığının delillerinden olduğu gibi cennet ve cehennemin hakikat olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı Kerim, bu durumu aynı zamanda kendisinin hakikat olduğuna delalet ettiğini de beyan etmektedir:
“Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?” (Fussilet, 41/53)