“(Size okuduğu) Kur’an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu. Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahy edeceğini vahyetti.” (Necm, 53/4-10)
Yüce Allah, yaratılmışların en şereflisi olan insanlara, yaratanına karşı görevlerini bildirmek ve onlara mutluluk, saadet yollarını göstermek için ilahî kitaplar gön-dermiştir. İnsanlar, dünya ve ahiret hayatını, iman-ibadet esaslarını ve daha birçok konuda bilgileri bu mukaddes kitaplardan öğrenmişlerdir.
Vahiy, Peygamberimizin gördüğü salih rüya ile başlamıştır. Yüce Allah’ın bir in-sanla konuşması vahiy yoluyla olmuştur. Bu yol, Allah’ın insana dolaysız hitap et-mesi, perde arkasında konuşması, bir melek aracılığı ile vahy etmesi, meleğin insan şekline girerek vahiy getirmesi gibi şekillerde meydana gelmiştir. Vahiy, bazen çan sesi şeklinde gelirdi. Bu, vahiy yollarının en zoru olmuştur. Soğuk bir günde bile Peygamberimizin alnından terler akar, binek sırtındaysa, bineğinden inerdi.
Peygamber Efendimizin yüzünden ve renginden insanlar vahyin geldiğini anlar-lardı. Böyle bir belirti gördükleri anda onu vahiyle baş başa bırakır, vahiy kesilene kadar ondan uzaklaşırlardı. Vahiy kesilince Peygamberimiz onlara, onlar da Pey-gamberimizin yanına dönerlerdi.
Vahiy bir hâl ve bir yaşayıştır. Nasıllığını ve niteliğini ancak onu yaşayan pey-gamber bilir. Çünkü o, Allah’la peygamberi arasında bir sırdır. Ancak vahyin geliş şekilleri ve peygamberde meydana getirdiği etkiler ashap vasıtasıyla bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize, Allah tarafından Cebrail aracılığı ile indirilmiş mukaddes kitapların sonuncusudur. İndirildiğinden günümüze kadar, herhangi bir tahrife uğramadan korunan yegâne kitap, Kur’an’dır ve kıyamete kadar da böyle kalacaktır. Çünkü onun koruyucusu Allah’tır. “Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik.
Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr, 15/9) diye buyurulmaktadır.
Kur’an-ı Kerim, âyet âyet, sûre sûre, ihtiyaçlara cevap olacak şekilde 23 sene-de vahiy yoluyla Hz. Peygambere gönderilmiş, vahiy kâtipleri tarafından yazılmış, yüzlerce hâfız tarafından ezberlenmiş, tevatür yoluyla hiçbir değişikliğe ve eksik-liğe uğramadan bize kadar gelmiştir. O, lâfız ve manası ile beraberce yüce Allah tarafından vahiy meleği aracılığı ile peygambere indirilmiş, Allah’ın ezelî kelâmıdır. Peygamberimiz, Kur’an âyetleri ve sûreleri geldikçe bunları yanında olan ashabına okur, onlar da bunu ezberler ve yazarlardı. Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin sağlı-ğında çok sayıda Müslüman tarafından ezberlenmiş ve vahiy kâtipleri tarafından da yazı ile kaydedilmiştir. Ancak ayrı ayrı olan sayfalar toplanmış değildi. Hz. Osman zamanında Mushaf hâline getirilmiş, Peygamberden günümüze kadar da tevatür yo-luyla nakledilmiş, bir harf bile tahrif olunmadan gelmiştir. Kur’an-ı Kerim, namazda okunan, namaz dışında milyonlarca insan tarafından okunup manaları üzerinde dü-şünülen ve ezberlenen, korunan bir kitaptır.
Hz. Peygamber, vahyin inişi sona ermeden unutmaktan korkarak, hemen onları tekrar ediyordu. Yüce Allah, Hz. Peygamberin vahyediliş sona ermeden okumak-ta acele etmemesini bildirmiş ve kuluna dilediğini indirmişti. Peygamberimiz de Cebrail’den öğrendiklerini insanlara duyurmakla yükümlü kılındı.
“İşte sana da, emrimizle bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik.” (Şûrâ, 43/52) Hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaşabilen sadece Kur’an-ı Kerim’dir.
Hz. Âdem (a.s)’den itibaren gönderilen diğer ilâhî kitaplar, peygamberlerine gönde-rildikleri aslî şekilleri ile muhafaza edilememişlerdir. Müslümanlar, bu kitapların da Allah’ın gönderdiği ilk orijinal şekillerine inanırlar.
Kur’an, insanda hayranlık uyandıran eşsizliğe sahip ve benzeri getirilemeyen ilahî bir kelamdır. Namazlarda zorunlu olarak, namaz dışında hükümlerini öğrenip anlamak gayesi ile sürekli olarak okunur. O, bütün zamanların ihtiyacını karşılamak üzere ve bütün insanlığa gönderilmiştir. Dünya durdukça o yeryüzünde duracak ve hükmü sürecektir.