Enüstride elde edilen çok büyük gelişmelere karşın, tarım ülkedeki temel iş alanı olmayı sürdürdü. İç Savaş sonrasında imalatta görülenle aynı zamanda oluşan tarım devrimiyle el işçiliğinden makineli çiftçiliğe ve geçime yönelik tarımdan ticari amaçlı tarıma dönüldü. 1860-1910 yılları arasında, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çiftlik sayısı üç kat artarak 2 milyondan 6 milyona yükseldi ve ekilen toprakların yüzölçümü de 160 milyon hektardan 352 milyon hektara çıkarak iki kattan fazla genişledi.
1860-1890 döneminde, Amerika Birleşik Devletleri’nde buğday, mısır ve pamuk gibi temel ürünlerden alınan verim, daha önce sağlanmış olanları çok geride bıraktı. Aynı dönemde, ülkenin nüfusu da iki kattan fazla çoğaldı ve en önemli büyüme kentlerde oluştu. Buna karşın Amerikan çiftçileri sadece ülke çalışanlarının ve ailelerinin gereksinimlerini karşılamaya yetecek kadar değil, giderek çoğalan oranda üretim fazlası yaratmaya elverişli ölçüde tahıl ve buğday ürünü aldılar, sığır ve domuz yetiştirdiler ve yün elde ettiler.
Bu olağanüstü başarıda birkaç öğe etkili oldu. Birincisi Batı’ya yayılmaydı. İkincisi, tarımda makine kullanımıydı. 1800’lerin çiftçisi, elinde bir orak, günde bir hektarın yüzde yirmisi kadar bir arazideki buğdayı biçebilirdi. 30 yıl sonra, bir tırpan kullanarak bu oranı yüzde seksene çıkarabilirdi. 1840’ta ise Cyrus McCormick, yaklaşık on yıldır geliştirmeye çalıştığı garip bir makine olan orak makinesi sayesinde bir günde iki-iki buçuk hektarlık bir alanı biçerek bir mucize yarattı. Gelecek talebi önceden fark ederek batıya gitti ve yeni yeni gelişmekte olan Chicago kentinde bir fabrika kurup 1860’a kadar 250.000 orak makinesi sattı.
Kısa bir sürede birbiri ardından yeni tarım makineleri geliştirildi: otomatik balya makinesi, dövücü ve biçici-dövücü ya da biçerdöver. Motorlu mibzerler, doğrayıcılar, kabuk soyucular, ayıklayıcılar, krema ayırıcılar, gübre serpiciler, patates ekiciler, ot kurutucular ve kuluçka makinelerine ek olarak yüzlerce yeni icat ortaya çıktı.
Bilimin tarıma olan katkısı da makinelerinkinden az değildi. 1862’de kabul edilen, Bağışlanmış Arazili Kolejler’e (Land Grant College) ilişkin Morrill yasası uyarınca, tarım ve endüstri kolejleri kurulması amacıyla her eyalete kamu arazisi bağışları yapıldı. Bunlar, hem eğitim kurumları hem de bilimsel tarım alanında araştırma merkezleri olarak çalışacaktı. Kongre bunun ardından, ülkenin her yanında tarımsal deneme istasyonları kurulmasına yönelik ödenek ayırdı ve araştırmalar için doğrudan doğruya Tarım Bakanlığı’na para sağladı. Yeni yüzyıla girildiğinde, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pek çok bilim adamı, çeşitli tarımsal projeler üzerinde çalışıyordu. İşin garip yanı, çiftçilerin verimliliğini arttırmalarına yol açan federal siyaset, sonuçta üretimi aşırı miktarlara eriştirdi, piyasada fiyatlar düştü ve çiftçilerin hevesleri kırıldı.
Söz konusu bilim adamlarından biri olan Mark Carleton, Tarım Bakanlığı tarafından Rusya’ya gönderildi. Orada, bitki pasına ve kuraklığa dayanıklı bir kış buğdayı türü buldu ve ülkesine ihraç etti; günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde yetiştirilen buğdayın yarısından fazlası bu türdendir. Bir başka bilim adamı olan Marion Dorset, üreticilerin çok korktuğu domuz kolerası ile başa çıktı; George Mohler adındaki bilim adamı da şap hastalığının önlenmesinde yardımcı oldu. Bir araştırmacı Kuzey Afrika’dan Kaffir mısırı, bir başkası da, Türkistan’dan sarı çiçekli alfalfa bitkisini getirdi. California’da Luther Burbank, yeni meyva ve sebze türleri geliştirdi; Wisconsin’de Stephen Babcock, sütteki yağ oranını belirleyecek bir deney geliştirdi; Alabama’daki Tuskegee Enstitüsü’nde, Afrika kökenli Amerikalı bilim adamı George Washington Carver, yer fıstığı, tatlı patates ve soya fasulyesine ilişkin yüzlerce yeni kullanım alanı buldu.