“Uygarlık mülkün kutsallığına dayanır.”
Andrew Carnegie – 1889
Amerika Birleşik Devletleri iki büyük savaş – İç Savaş ve Birinci Dünya Savaşı – arasında ergenliğe erişti. 50 yıldan kısa bir süre içinde, kırsal bir cumhuriyetten kentsel bir devlete dönüştü. Sınır bölgesi yok oldu. Büyük fabrikalar ve çelik fırınları, kıtayı bir üçtan diğer uca bağlayan demiryolları, gelişen kentler ve geniş tarımsal işletmeler ülkeyi doldurdu. Bu ekonomik büyüme ve erdem, onlara ilişkin sorunları da birlikte getirdi. Ülke çapında büyük işletmeler, teker teker ya da diğerleriyle birleşerek tüm endüstriye egemen oldular. Çalışma koşulları çok kez kötüydü. Kentler, artan nüfusu uygun biçimde barındıramayacak oranda hızla büyüdü.
Bir yazar, “İç Savaş, ülkenin tarihinde büyük bir yara açtı; daha önceki 20 ya da 30 yıl içinde başlamış olan değişimi bir vuruşta dramatik bir konuma getirdi. Savaş gereksinimleri imalatı çok büyük ölçüde kamçıladı, bilim ve icatlardaki atılım kadar, demirin, buhar ve elektrik gücünün kullanılmasına dayalı bir ekonomik süreci de hızlandırdı. 1860’tan önceki yıllarda 36.000 patent hakkı verilmişti; bunu izleyen 30 yıl içinde bu sayı 440.000’e ve XX. yüzyılın ilk yirmi beş yılında da yaklaşık bir milyona yükseldi.
F.B.Morse, daha 1844 yılında elektrikli telgrafı geliştirdi ve bundan hemen sonra kıtanın birbirinden uzak kesimleri bir direk ve kablo ağıyla bağlandı. 1876’da, Alexander Graham Bell telefon aygıtını tanıttı ve yarım yüzyıl içinde devreye giren 16 milyon telefon ülkedeki toplumsal ve ekonomik yaşamı hızlandırdı. 1867’de yazı makinesinin, 1888’de hesap makinesinin ve 1897’de yazar kasanın icadı ile, işletmelerin büyümesi hız kazandı. 1886’da icat edilen linotip dizgi makinesi ile rotatif baskı makinesi ve kağıt katlama makinesi sayesinde bir saatte 240.000 adet sekiz sayfalık gazete basılabilir oldu. Thomas Edison’un elektrik ampulü giderek milyonlarca evi aydınlatmaya başladı. Konuşan makine ya da gramofon da Edison tarafından geliştirilmiş ve George Eastman ile birlikte sinema filmini de o bulmuştu. Bunlar ve pek çok diğer bilim ve deha uygulaması, hemen hemen her alanda yeni bir verimlilik düzeyine erişilmesini sağladı.
Aynı günlerde, ülkenin temel endüstrisini oluşturan ve yüksek gümrük tarifeleri tarafından himaye edilen demir-çelik endüstrisi de gelişmesini sürdürüyordu. Önceleri Doğu eyaletlerinde yoğunlaşmış olan demir endüstrisi, jeologlar tarafından yeni cevher yatakları bulundukça batıya doğru yayıldı ve özellikle Superior Gölü yakınındaki büyük Mesabi demir cevheri yatakları, dünyanın en büyük cevher üretilen bölgesi konumuna geldi. Cevher yüzeyde olduğu için işletilmesi çok kolay ve ucuz oluyordu. Kimyasal yabancı maddeler taşımaması sayesinde de, o güne kadar alışılmış olan maliyetin onda biri kadar bir bedel karşılığında yüksek kaliteli çeliğe dönüştürülebiliyordu.