Arapça, belirip, ortaya çıkan şey anlamına gelen bir kelime. Çoğulu “Levâih”tir. Tasavvuf ıstılahında, bir hâlden diğer bir hâle yükselme nedeniyle, sırların parıldayarak ortaya çıkması şeklinde tarif olunur. Tavâli’, Levâmi’ terimleri de, yakın anlamları ihtiva ederler. Kâşânî lâihayı; tecellî nurundan ortaya çıkan, sonra da, kaybolup giden şeydir, diye tarif ederek, bu birden ortaya çıkan şey hatra, bârika gibi isimler de alır. Bu şekilde, insanda his âleminden ortaya çıkan şeye örnek, Hz. Ömer’in, iran’da harbeden Sâriye’ye seslendiğinde, onu işiten Sâriye’nin durumudur (Kâşânî). Bu şeklî keşiftir. Yani bir insandan diğer insana olan keşiftir. Manevî keşif ise, Allah tarafından meydana gelir. Sulukta, başlangıç durumunda bulunan kişilerde bulunan bir özelliktir; kalbî (manevî) yükselişte vuku bulur. Başlangıç durumunda bulunanların, kalp (düşünce) semâlarında nefsî hazlara ait bulutlar biriktiği ve kalbi kararttığı zaman, keşf levâihi (pırıtıları) zuhur eder, Allah’a yaklaşma ışıkları parlar. Bu zuhur ilkin levâih, sonra levâmî, daha sonra da tavâli’ olur. Levâih, yıldırım gibidir. Çıkar çıkmaz kaybolur. Levâmi’, bu levâihden zuhur eder, aynı hızlılıkta kaybolmaz. Levâmi, varlığını iki üç saniye devam ettirir. Tavâli’, daha uzun süre varlığını sürdürür, etki altına alma ve devam etme bakımından, ilk ikisine göre daha güçlüdür, zulmeti dağıtıp yok eder.