Sevdiğinizi Şeylerden Allah Yolunda Harcamadıkça Kurtuluşa Eremezsiniz
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Âl-i İmrân, 3/92)
Âyet-i kerimede, iyiliğe erişebilmemiz için biz müminlerden infakta bulunmamız yani mallarımızı Allah yolunda harcamamız isteniyor. Ancak harcamaları yaparken beğenmediğimiz alelade bayağı şeylerden değil de sevdiğimiz, değer verdiğimiz şey-lerden yapmamız istenmektedir. Aksi halde yapılan harcamalarla hedeflenen gayeye ulaşılamayacaktır.
Elbette imkânlarımız nispetinde sahip olduğumuz şeylerden vermemiz ve gücü-müz oranında başkalarına yardımcı olmamız gerekir. Ama hangi şeylerden verece-ğiz? İşte vermek kadar belki ondan da önemli olan hangi şeyleri vereceğimizdir. Be-ğenmediğimiz, elden çıkarmayı veya çöpe atmayı düşündüğümüz şeyleri mi, yoksa sevdiğimiz, değer verdiğimiz şeyleri mi…? Dolayısıyla, yüce Rabbimizin sevgisine, hoşnutluğuna ve yardımına ulaşabilmemiz için sahip olduğumuz ve bizim için ol-dukça değerli olan şeyleri O’nun yolunda harcamamız gerekiyor. Bir başka ifade ile başkalarına yardım olarak verdiğimiz şeyler, hem bizce kıymetli bir şey olmalı, hem de ihtiyaç sahibinin bir ihtiyacını karşılamalı, sıkıntısını gidermelidir. Biz ancak bu sayede iyiliğe erer ve cennete girmeye hak kazanabiliriz. Konuyla ilgili olarak bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımız-dan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye layıktır.”(Bakara, 2/267)
Âyet-i kerimeden açıkça anlaşılacağı üzere insanın tiksinerek alabileceği şeylerin zekât, sadaka veya yardım olarak verilmesi, insanların hoşuna gitmediği gibi yüce Rabbimizin de hoşuna gitmeyecektir. Ayrıca böyle bir harcamada bulunan kişi, har-camalarının karşılığında sevap da elde edemeyecektir.
Kuşkusuz, kişi Allah yolunda ve O’nun rızasını kazanmak amacıyla yaptığı harca-maları sayesinde cimrilik hastalığından kurtularak kendisini Allah ve insanlar katın-da yüceltecek cömertlik vasfını kazanır. Cimri insanların toplum tarafından sevilme-diği bilinen bir gerçektir. Toplumun sevgisini kazanmanın yolu da sevdiğimiz şey-leri toplum menfaati için seferber etmekten geçer. Sahâbîler yani Hz. Peygamber’in arkadaşları buna oldukça önem vermiş ve en çok sevdikleri mallarını Allah yolunda harcamaktan geri durmamışlardır. Örneğin, Medineli Müslümanlar arasında en çok hurma bahçesine sahip olan Ebû Talha, Mescid-i Nebevî’nin karşısında bulunan ve içindeki tatlı suyu Hz. Peygamber tarafından beğenilen Beyruhâ adlı bahçesini çok severdi. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir” mealindeki âyet inince, Hz. Peygamber’in yanına gide-rek bu bahçeyi Allah yolunda infak etmek istediğini bildirdi. Onun bu davranışını takdirle karşılayan Hz. Peygamber, bahçeyi akrabalarına vermesinin daha uygun olacağını söylemiş, bunun üzerine Ebu Talha, Übeyy b. Kâ’b ve Hassan b. Sâbit gibi amcazadelerine ve yakın akrabasına bağışlayarak Hz. Peygamber’in bu tavsiyesi-ni yerine getirmiştir (Buhârî, “Zekât”, 44). Hz. Peygamber, kendisine gelip en değerli malının Hayber’deki hissesi olduğunu, onu Allah yolunda harcamak istediğini ve bunun için ne yapması gerektiğini soran Hz. Ömer’e, “Aslını tut, meyvesini sadaka ver” buyurmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, geliri gereken yerlere harcanmak üzere o bağı vakfetmiştir (Buhârî, “Şürût”, 19).
Gerçek şu ki, bu tür davranışlar sahâbe döneminde çokça yaşanmıştır. Âyet-i kerimede aynı zamanda, gösteriş amaçlı bazı davranışlarda bulunan ve kendilerini dindar olarak tanıtmak isteyen Yahudiler uyarılmakta, iyilik hakkındaki kanaatleri-nin yanlış olduğu vurgulanmakta ve asıl iyiliğin Allah’ı sevip O’nun emir ve yasak-larını her şeyden üstün tutarak yaşamak olduğu bildirilmektedir.
Sonuç olarak denilebilir ki, kişi herhangi bir şeyi Allah’tan daha çok seviyor ve onu gerektiğinde Allah yolunda feda edemiyorsa onun iyiliğe ulaşması mümkün değildir.