Amerika’da Protestanlar, Liberaller ve Muhafazakarlar! Amerikan protestanlığı! Amerikan liberalizmi! Amerikan muhafazakarlığı!
Amerikalılar pekçok dini akımın etkisinde kalmışlardır. 1740’lı yıllarda görülen akıma Büyük Uyanış adı verilmişti. Bu akım, bazı Protestan mezheplerini, örgütlü dinin kapıldığı rehavete karşı çıkmak adına bir araya getirdi. 19. yüzyılın başlarında ikinci bir Büyük Uyanış akımı daha yaşandı.
New England’daki tüm kilise üyeleri uyanışa sıcak bakmıyordu. Bazısı Kalvinist “takdir-i ilahi” inancını terk etmişti. Bu inanca göre Tanrı, kimleri kurtaracağını –seçilmişler- baştan belirlemişti. Dolayısıyla insanların, yeryüzünde iyi ve doğru davranıp kaderlerini değiştirme şansı kalmıyordu. Bazı rahipler, tüm insanların eşit olduğunu ve kurtarılabileceğini anlatan vaazlar veriyordu. Bazı rahipler ise geleneksel Hıristiyan inançlarından vazgeçtiler. Bu gruptakiler, bütün ABD’yi kuşatan “ilerleme” fikrinin etkisi altında kalmıştı. “Nasıl ki bilim, doğayı kavrayışımızı değiştirdiyse, mantık da, dini öğretilerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söylemektedir” diyorlardı.
19. yüzyıldaki Liberal Amerikan Protestanlığı, Avrupa’daki eğilimle bağlantılıydı. Din bilginleri İncil’i yeniden okuyup yorumluyorlardı. İncil kitaplarını yazanların mucizelerini ve onlarla ilgili geleneksel inançları sorguluyorlardı. Aynı dönemde Darwin’in, dini inanca meydan okuyan Evrim Terosi de gündeme gelmişti. Eğer insanlar, bilim adamlarının dediği gibi maymundan geliyorsa; İncil’de yer alan, Adem ile Havva’nın hepimizin ebeveyni olduğunu söyleyen öykü doğru olamazdı.
19. yüzyıl liberal Protestanları, insanın gelişme yeteneği konusunda iyimserdi. Bu da onları 20. yüzyıldaki karşıt görüşlülerden ayırıyordu. Eski rahipler, toplumda reform yaparak gelişimi hızlandırmanın mümkün olduğuna inanıyordu. Kutsal İncil adına, kentlerdeki yoksullar için çalışmaya başladılar. Bugünkü liberal ruhban sınıf –sadece Protestanlar değil, Katolikler ve diğer mezhepler de- gelişmenin kesin gerçekleşeceği konusunda pek emin değillerdir. Ama çoğu, evsizlere barınak sağlayarak, açları doyurarak, çocuklar için gündüz bakım evleri kurarak ve sosyal konularda vaaz vererek yoksullara yardım çabalarını sürdürmektedirler. Yine çoğu, tüm Hıristiyanları tek bir kilise çatısı altında toplamayı hedefleyen çalışmalar da yapmaktadırlar.
Liberal Protestanlar dini öğretiye esneklik kazandırmaya çalışırken, muhafazakârlar, İncil’i harfiyen yorumlamak dışında bir yaklaşımın yanlış olduğunu savunuyorlar. Protestanların, Yeni Ahit’e tutkulu bir inançla bağlı bu koluna Evangelistler deniyor.
Evangelist Hıristiyanların ibadetlerinde coşkulu bir katılım vardır. Yüksek ücretler talep edilen ayinlerde gruplar şarkı söyler ve spiritüel gösterilere varan etkileyici vaazlar verilir. Güney, eski tarz inancın kalesidir. Bu bölgede muhafazakar Baptist kilisesi etkilidir. Son dönemlerde bazı rahipler TV’ye çıkarak, halka ekrandan vaaz vermeye başladılar.
Muhafazakar inançla çağdaş bilim arasındaki çelişki, 1925 yılında Tennessee’deki Scope davasında iyice açığa çıkmıştı. Lisenin biyoloji öğretmeni John Scopes, Evrim Teorisi’nin okullarda anlatılmasını yasaklayan kanuna karşı gelmekle suçlandı. Savunmasını Amerika’nın en ünlü ceza avukatı Clarence Darrow üstlendi. Savcı ise, eski başkan adayı popülist William Jennings Bryan’dı. Halk arasında büyük yankılar uyandıran duruşmalar sonunda Scopes suçlu bulundu.
Ondan sonra Anayasa Mahkemesi, Evrim Teorisi’ni yasaklamanın, 1. Madde’deki “Dini kurumlar oluşturmak yasaktır” fıkrasına aykırı olduğuna dair karar aldı. Bunun üzerine Louisiana Eyaleti farklı bir yaklaşımı denedi. İncil’deki Yaradılış bölümü müfredata konana kadar Evrim Teorisi’nin anlatılmasını yasakladı. Ancak Anayasa Mahkemesi, bunun da 1. Madde’ye aykırı olduğunu bildirdi.
Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara rağmen, mantık-inanç çelişkisinden kaynaklanan davalar sürmektedir. Dini muhafazakârlar evrim teorisini öğretmenin bile, insan zihnini, ilahi gerçeğin ötesinde düşünmeye yönelttiğini ve bunun dine aykırı olduğunu söylemektedir. Liberal sayılan dini kesim bile, resmi kurumların ve medyanın, örgütlü dinleri küçümseyen hatta gülünç gösteren bir ortam yaratmaya çalıştığını öne sürmektedir. Devlet okullarında din öğretiminin kaldırılması gündeme geldikten sonra bazı aileler çocuklarını dini okullara göndermeye başladı. Bir kısmı ise evde öğrenim verme yolunu seçti.