Taylor gibi Michael Wigglesworth da İngiltere doğumlu, Harvard eğitimli Püriten bir papaz olarak tıpla uğraşıyordu ve hatırı sayılır üçüncü New England’lı sömürge şairiydi. En iyi tanınan eseri olan The Day of Doom (Kıyamet Günü, 1662) Püriten temaları sürdürür. Sık sık edebi değeri olmayan komik şiir olarak algılanan bu uzun öykü, Kalvinistik doktrinin bu korkunç biçimde halka indirgenmiş haliyle sömürgeler döneminin en sevilen şiiriydi. Bu Amerika’nın ilk çoksatar kitabı cehenneme mahkum edilmenin balad ölçülerinde yazılmış çok kötü bir tanımıydı.
Şiir olarak çok kötü olmasına karşın herkes tarafından çok sevildi. John Calvin’in otoritesi ile bir korku hikayesine duyulan hayranlığı ateşledi. İki asırdan uzun bir süre boyunca insanlar bu uzun, korkunç dinsel terör anıtını ezberlediler; çocuklar gururla onu ezbere okudular, büyükler ise günlük konuşmalarında ondan alıntılar yaptılar. Bu şiirin korkunç cezalandırmalarından sonra The Scarlet Letter (Kızıl Damga, 1850) da Nathaniel Hawthorne’un suçlu Püriten papazı Arthur Dimmesdale’in kendinde açtığı dehşetli yara veya Herman Melville’in yazdığı Moby-Dick’te (1851) New England Faust’u olan sakat Kaptan Ahab’ın yasaklı bilginin peşine düşmesi sonucunda Amerikan insanlığının gemisini batırması çok da büyük bir ilerleme sayılamaz. (Moby-Dick, derin ve rahatsızlık verici eserleri Protestan Amerikanın karanlık ve metafiziksel görünüşünün henüz sona ermemiş olduğunu gösteren 20’nci yüzyıl Amerikan romancısı William Faulkner’ın en sevdiği romandı.)
Bir çok sömürge edebiyatı örneği gibi, erken dönem New England şiiri ana vatanın biçimlerini ve tekniklerini taklit etmekteydi. Buna karşın, dinsel tutku ve İncil’e sık sık yapılan göndermeler ve yeni çevre New England edebiyatına özel bir kimlik kazandırdı. Yalnız yaşayan Yeni Dünya yazarları hızlı taşımacılık ve elektronik iletişimin bulunmasından önce yaşadılar. Bunun sonucu olarak, sömürge yazarları İngiltere’de çoktan modası geçmiş olan yazıları taklit ediyorlardı. Böylece, gününün en iyi Amerikan şairi olan Edward Taylor, metafiziksel şiiri İngiltere’de modası geçtikten sonra yazmaya başladı. Sömürgeleşmenin getirdiği yalnızlıktan bazen Taylor’un şiirinde olduğu gibi, şaşırtıcı yenilikler taşıyan zengin eserler de çıkabiliyordu.
Sömürge yazarları genellikle Ben Jonson gibi büyük İngiliz yazarlarından habersiz görünüyorlardı. Bazı sömürge yazarları farklı mezhepten olan İngiliz şairleri reddediyordu. Böylece kendilerini İngiliz dilindeki en iyi liriklerden ve dramatik modellerden uzaklaştırmış oluyorlardı. Ayrıca, bir çok sömürgeci, kitapların olmaması nedeniyle de bilgisiz kalıyordu.
Yazı yazma, inanç ve davranış için en büyük model, İncilin basıldığı vakit modası geçmiş olan onaylanmış bir İngilizce çevirisiydi. Roma kilisesinden çok daha eski olan İncilin yaşı, Püriten gözlerde onu yetkili kılıyordu.
New England’lı Püritenler Eski Ahitteki Musevi öykülerine sarılmışlar, onların da Museviler gibi inançları yüzünden cezalandırıldıklarına, tek gerçek Tanrıyı bildiklerine ve yeryüzünde bir cennet olan New Jerusalem’i kurmak için seçilmiş olduklarına inanıyorlardı. Eski Ahitteki eski Musevilerle kendileri arasında bir paralellik olduğunun farkındaydılar. Musa Israelitleri Mısır’daki tutsaklıktan kurtararak Tanrının mucizevi yardımıyla Kızıl Denizi iki yana açtı ve ilahi kanunları On Emir olarak aldı. Musa gibi, Püriten liderler de, Tanrının yardımıyla vahşi denizi aşarak ve Tanrının istekleri doğrultusunda yeni kanunlar ve yeni yönetim biçimleri yaratarak halkı İngiltere’deki ruhsal bozulmadan kurtardıklarına inanıyorlardı.
Sömürge dünyaları geçmişe ait olma eğilimindeydi. New England da istisna değildi. New England’lı Püritenler kendi seçimleri, inanışları ve çevre şartlarıyla geçmişe aittiler.