“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman, 31/17)
Bu ayet-i kerime Hz. Lokman (a.s)’ın oğluna yaptığı nasihatten bir bölümünü dile getirmektedir. Allah’ın kelamında yer alan bu nasihatler özelde her ne kadar bir peygamberin oğluna nasihati ise de genelde bütün insanlara yapılan bir nasihattir. Hayati bir öneme sahip olan bu nasihat cümlelerinin her biri insan için vazgeçilmez davranışlardır. Çünkü ayette namazın kılınması emredilmekte, iyi olanı emredip kötü olandan sakındırılmakta, insanın karşılaştığı sıkıntılar karsısında sabretmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu üç önemli uygulamada şöyle bir genel kulluk bilinci yer almaktadır. Namazın kılınmasıyla insan Allah a karşı kulluk vazifesini yerine getirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette namazın kılınması emredilmekte, namazın kılınmaması ise yasaklar arasında yer almaktadır. Dinin direği, müminin miracı olan namaz manen en yüce mertebeye ulaşma aracıdır. Bu özelliği hasebiyle-dir ki Hz. İbrahim yaptığı duasında; “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” buyurmuş namazın ne denli önemli olduğuna işaret etmiştir.
Yine Tâ-hâ suresinin 137. ayetinde de “Ailene namazı emret ve kendin de ona de-vam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” buyrulmaktadır. Bu ve pek çok ayette namazdan çokça bahsedilmesi bunun kullukta ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermektedir.
İşte ayette de kulluğun zirvesi olarak bilinen namazın kılınmasıyla Allah’a karşı olan önemli bir görevin yerine getirilmesi anlatılmaktadır. Ayette ayrıca iyiliği anlatıp, kötü olanı yasaklamaktan bahsedilmektedir. Her insan fıtratı gereği iyiyi bulmaya, iyi ve güzel şeylerle yaşamaya ihtiyaç duymaktadır. Kötü, çirkin ve yanlış olan şey-lerden de hoşlanmamaktadır. İyi ve güzel olan söz ve davranışlar ferde ve topluma huzur verir. Adalet ve hakkaniyeti tesis eder. Bu özelliği sebebiyle iyiyi emretmek beşerin ve mahlûkatın mutlak hayrınadır. Kötü şeyler ise ferdin ve toplumun hu-zurunu bozan, rahatsız eden, zarar veren davranışlar olduğu için hiç kimse tarafın-dan beğenilmez. Ancak bilinçsizlik nedeniyle insanların bir kısmı iyi ve güzel olan şeylerden mahrum olmaktadırlar. İyi ve doğru olanın bilgi sahibi kişiler tarafından anlatılması, kötü olanın da yine bilenler tarafından anlatılarak ferdin ve toplumun huzurunun tesis edilmesi gerekmektedir.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet-i kerime yer almakla birlikte konu ile ilgili olarak Âl-i İmran suresinin 104. ayetinde, “Sizden, hayra çağıran, iyiliği em-reden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır…” buyrularak kurtuluş reçetesinin insanların bilinçlendirilmesi olduğu dile getirilmek-tedir. Dinimizin, üzerinde durduğu en önemli hususlardan birisi ilim elde etmek, bilgi sahibi olmaktır. Bu, her müslümanın dikkate alacağı önemli sorumluluklardan birisidir. Bilgisiz olanların her türlü hatayı yapabilecekleri dikkate alınarak cahiller-den uzak durmak yüce Allah tarafından emredilmiştir. A’râf suresinin 199. ayetinde “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” buyrulmaktadır.
Ayetin bir bölümünde ise “Başına gelene sabret” buyrularak, insanın başına gelen maddi ve manevi sıkıntıları, belaları birer imtihan bilip metanetle karşılaması emre-dilmektedir. İnsan sabır gücünü olaylara karşı kullanabilmelidir. Zaten sabır insanın karşılaştığı olumsuzluklar karşısında dik durabilmesi, kadere razı olması, olayla-ra metanetle bakmasıdır. Bu durumda olanlara yüce Allah’ın vereceği mükâfatların büyük olacağı Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde hatırlatılmaktadır. Ayetin sonunda ise “İşte bunlar kararlılık gerektiren işlerdendir.” buyrulmuştur ki bu müspet dav-ranışlar, insanın dinî yönden olgunluğunu gösteren örnek uygulamalar olarak ifade edilmiştir.