Türk mûsıkîsinin 20. asırda yetişmiş en önemli bestekâr, koro şefi ve üstâdı olan Münir Nurettin, İstanbul’da, Divân-ı Hümâyun muavini, şâir, Farsça ve Fransızca öğretmeni Mehmed Avni Nureddin Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiş, soyadı kânunundan sonra aslen Selçuklulara kadar uzayan âile şeceresi dolayısıyla Selçuk soyadını almıştır. İlk mektep ve Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’nin ardından Kadıköy Numûne Mektebi’nde tahsil gören ve bu esnâda Kadıköy’deki Dârülfeyz-i Mûsıkî Cemiyeti’ne girerek, Harb-i Umûmî sonlarında, kurucuları arasında yer aldığı Şark Mûsıkîsi Cemiyeti’nde hânendelik yapan Münir Nurettin, Osmanlı Devleti’nde Enderun ve mevlevîhânelerde, yâhut özel hocalar eliyle yürüyen müzik eğitimini yaygınlaştırmak amacıyla 1917’de kurulan ve sonraki İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın nüvesi olan Dârülelhân’a alınmış, Sultan Vahdeddin zamanında ise Muzıka-i Hümâyun’a üçüncü sınıf mülâzım-ı sâni rütbesiye müezzin tâyin edilip hânende ve sâzende olarak ince saz heyetinde bulunmaktan başka, müezzin-i şehriyârî sıfatıyla müezzinlik de yapmıştır.
Cumhuriyetle birlikte Ankara’ya nakledilen ve Riyâseticumhur İncesaz Heyeti’ne dönüşen Muzıka-i Hümâyun’da görevine mülâzım-ı evvel rütbesiyle devam eden Münir Nurettin, Atatürk’ün mâiyetinde bulunup mûsıkî toplantılarında yer aldı. 1926’dan sonra İstanbul’a dönüp 1928’de mûsıkî bilgisini artırmak ve ders almak üzere Paris Konservatuarı’na giden meşhûr üstad, ülkeye döndükten sonra Beyoğlu’ndaki Fransız Tiyatrosu’nda 22 Şubat 1930’da ilk solo konserini konser târihimizde ilk defa frak giyimli, ayakta, yeni bir icrâ anlayışı ve üslûpla vererek bir ekol yaratmış, Peyami Safa’nın tâbiriyle, “…getirdiği bu medeni üslûp ve kıyafet, yaptığı bu aksesuar inkılâbı, meyhane derbederliği içinde bütün kılık ve eda haysiyetini kaybeden Türk Musıkîsi’nin sürvisansında en büyük rolü oynamıştır.” Ayrıca 1937’den îtibâren çeşitli filmlerde rol alıp şarkılar söylemekle de başka ilklere imzâ atmıştır.
Sâdece İstanbul’daki çeşitli sinema ve tiyatrolarda değil, memleketin pek çok yerinde, Irak ve Mısır’dan çeşitli Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya kadar pek çok yabancı memlekette toplam 1000’i aşkın konser veren, İstanbul Konservatuarı Türk Mûsıkîsi İcrâ Heyeti’nde icrâ heyeti şefliği (1954 – 1976), İstanbul Radyosu’nda müşavirlik ve hocalık (1954 – 1958), İTÜ Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı’nda repertuar hocalığı ile Kubbealtı Cemiyeti Mûsıkî Enstitüsü’nde tavır ve usûl hocalığı (1971 – 1973) yapan Münir Nurettin, gençlik yıllarında henüz emekleme dönemindeki Türk plâkçılığına da, doldurduğu 150 kadar taş plâkla ilk semereli ve önemli katkıları yapan isimdir.
İlk bestesini Tevfik Fikret’in Bahar-ı Terânedar şiiri için 1920’de yapan; fakat asıl bestekârlık çalışmalarına 1940’ta başlayarak hem Dîvân edebiyâtının Nedîm, Fuzûlî gibi büyük şâirlerinin hem son dönem edebiyâtının Faruk Nâfiz Çamlıbel, Yahya Kemal Beyatlı, Behçet Kemal Çağlar ve Ümit Yaşar Oğuzcan gibi şâirlerinin şiirlerini besteleyen; saz semâisi, tevşih, ilâhî, marş, ninni, gazel formlarında 100 civârında eserin bestesini yapan üstâdın, kime âit olduğunu bilmeden kulaklarımızda âşinâlık yaratan pek çok eseriye Türk mûsıkîsini ayağa kaldırmış, sevilip yaygınlaşmasında en büyük emeğin sâhibi bir sanatkâr olarak bugün Rumelihisarı’ndaki kuş yuvasında (Âşiyan Mezarlığı) Boğaz rüzgârının tatlı bestelerinden başka bir şey duymamaktadır.
Göktürk Ö. Çakır