“O hâlde yalanlayanlara boyun eğme. İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar. Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, ‘Öncekilerin masalları!’ der.” (Kalem, 68/8-15)
Okuduğumuz ayeti kerimeler dost ve düşmanlarımızı tanımada bizler için bazı ölçüler ortaya koymaktadır. Kur’an-ı Kerim, bizlere insanı cehennemlik yapan se-beplerden birisinin de kötü ve laubali arkadaşlarla birlikte olmak ve onların hâl ve hareketlerine iştirak etmek olduğunu şöyle haber verir:
“Sizi Cehennem’e sürükleyen nedir? (Cehennemlikler) Cevap verdiler: Biz namaz kı-lanlardan değildik. Fakirleri doyurmaz, onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmezdik. Boş ve batıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık. Bu hesap gününü yalan sayardık. Ölüm bizi yakalayıncaya kadar hep böyle idik” (Müddessir, 74/42-47).
Ayrıca da Kur’an, bu konuda hata edenlerin kıyamet günündeki durumlarını ve pişmanlıklarını da bizlere şöyle tasvir etmektedir:
“O gün (nefsine ve başkalarına) zulmeden kimseler ellerini ısırarak şöyle der: Ah, keş-ke Peygamber’le birlikte bir yol edinmiş olsaydım! Vah, yazıklar olsun bana, keşke filanı dost edinmeseydim! Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra, beni zikirden (Allah’ı hatır-lamaktan) saptırmış oldu…”
Peygamberimiz (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: “Kişi, -kıyamet günü- sevdiği kimse ile beraberdir.”
İşte görüldüğü gibi dost ve arkadaşın insanın hayatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğu bu ayet ve hadislerden iyice anlaşılmaktadır. Allah Teâlâ, Peygamberi-miz (s.a.s)’e iyilerle birlikte olmasını, kötülerden de uzak durmasını emretmektedir:
“Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya ha-yatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldı-ğımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.”
Resul-i Ekrem (s.a.s) de arkadaş seçiminin önemini şöyle beyan etmektedir:
“Kişi dostunun dini üzeredir; şu halde her biriniz kiminle dost olduğuna iyi baksın.” (Ebu Davud, “Edeb”, 16)
Bu ölçü; hem müjde hem de uyarı niteliğindedir. Bu ilke, iyilik ehli için bir müj-de, kötülüğe sapanlar için de bir uyarı ve tehdittir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“ Haksızlık yapanlara yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur.”
Ancak temel inanç prensiplerinden taviz vermeden ve İslamî duyarlılıklar göz önünde bulundurularak farklı kesimlerle “diyalog-komşuluk ilişkileri vb.” kurul-ması dinimize aykırı değildir.
Kısacası, imandan yoksun, fâsık, Allah’a itaat etmeyen, insanı günahlara teşvik eden, zalim, söz taşıyan, hep başkalarının kusurlarıyla uğraşıp duran, kendisi için istediğini başkası için istemeyen, akrabalarıyla ilişkisini kesen, onu bunu ayıplayıp gıybet eden kimselerle arkadaşlık yapılması yasaklanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyur-muştur:
“Bize gelince arkadaşına: ‘Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!’ der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azapta ortaksınız.”
Konuyu Peygamberimiz (s.a.s)’in hadisiyle bağlayalım:
“İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın.”