“Adam (Hızır) şöyle dedi: ‘İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir’ dedi. ‘Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.’ ”(Kehf, 18/78)
Kur’an’da anlatılan ibretli kıssalardan biri de Hz. Musa – Hızır kıssasıdır. Kıssa şöyledir:
Hz. Musa yanındaki gençle yaptıkları yolculuk sırasında, Allah’ın sevgili bir ku-luna rastlarlar. Bu kimseye Allah tarafından rahmet ve özel bir ilim verilmiştir. Ri-vayetlere göre bu kimsenin “Hızır (a.s)” olduğu söylenir. Hz. Musa, onun ilminden yararlanmak için yolculuğa kendisiyle beraber devam etmek istediğini belirtir.
Sabretmesi ve işine karışmaması şartıyla Hızır (a.s), Musa’nın bu talebini kabul eder. Yola koyulup bir gemiye binerler. Hızır (a.s), kendilerinin ve halkın binmekte oldukları bu gemiyi anlaşılmaz bir şekilde deler. Musa sabredemez ve zararlı gördü-ğü bu eyleme tepki gösterir. Hızır (a.s) aralarında geçen sözleşmelerini hatırlatınca, Hz. Musa bu sabırsızlığından dolayı özür diler.
Yola devamla bir erkek çocuğa rastlarlar. Hızır (a.s) bu sefer de çocuğu öldürür. Hz. Musa verdiği sözü yine unutup Hızır (a.s)’ın bu eylemine de tepki gösterir. Hızır (a.s) ona sözleşmeyi tekrar hatırlatır. Hz. Musa, bir daha yol arkadaşının işine karış-mayacağını, şayet karışırsa, artık kendisinden tolerans beklemeyeceğini ifade eder.
Nihayetinde tekrar yola koyulurlar. Bir köye vardıklarında köy halkından yiye-cek isterler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçınır. Derken orada yıkıl-maya yüz tutmuş bir duvara rastlarlar. Hızır (a.s), hemen o duvarı doğrultuverir.
Musa yine sabretmesi gerektiğini unutarak bu işten ücret alabileceğini hatırlatır. Hz. Musa’nın bu sabırsızlıkları karşısında Hızır (a.s)’ın artık toleransı kalmamıştır. “Ar-tık ayrılmalıyız” der ve Hz. Musa’nın sabredemediği olayların iç yüzünü açıklamak ister ve söze başlar:
“Denizde giderken deldiğim gemi, denizde çalışan yoksul kişilere aitti. Onu ku-surlu hâle getirmek istedim. Çünkü arkalarında gelen ve sağlam gemileri gasp eden zalim bir kral vardı.
Öldürdüğüm erkek çocuğun anne-babası mümin idi. Çocuk ilerde bu anne-babayı nankörlük ve küfre sürükleyecekti. Bu çocuğun yerine, anne-baba için Allah’tan, temiz ve merhametli bir evlat vermesini istedim.
Doğrulttuğum duvar ise, şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Bunu kendi isteğimle yapmadım. Duvarın altında hazine vardı. Çocukların babaları da iyi bir kimse idi. Bunun için Allah, çocuklar yetişene kadar hazine orada korunsun ve ilerde bu ço-cuklar o hazineye sahip çıksınlar, istedi. Bu nedenle o duvarı doğrulttum. İşte sab-redemediğin olayların iç yüzü budur.”
Kıssadan anlamamız gerekenler:
Âyetlerde söz edilen bu üç olay, insanın dünya hayatında karşılaştığı her işte, ilahî hikmetlerin nasıl tecelli ettiğini göstermektedir. Her şeyden önce Allah’ın emir ve yasaklarına göre hayatımızı sürdürmek ve kötülüklere karşı gerekli tedbirleri almak bizim için önemli bir vazifedir. Bunun yanı sıra her türlü tedbiri almamıza rağmen bizim eylem ve irademiz dışında bize garip gelen ya da hoş görünmeyen olaylarla da karşılaşabiliriz. Böylesi durumlarda kötülük olarak bilinen şeylere usulünce engel olmaya ve onları ortadan kaldırmaya çalışmak, kul olarak sorumluluğumuzun bir gereğidir. Ancak, bizi aşan ve bize hoş görünmeyen olaylar karşısında sekinet içeri-sinde olmamız ve sabırlı davranmamız gerekir. Ne var ki insan kendine garip gelen olaya ilk planda tepki gösterir. Bu tepki insanın fıtratından kaynaklanır. Bize garip gelen olayların perde arkasını biz bilemeyiz. Tabiatta ortaya çıkan ve bize şer gibi gö-rünen her olayda mutlaka hayır hedeflenmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “… Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216) buyrulmaktadır.
Olayların perde arkasındaki hikmetler zamanla mutlaka ortaya çıkacaktır. Bize düşen irademiz dışında meydana gelen olayları hayra yorup, neticesini Allah’tan beklemektir. Unutmayalım ki bize hayır gibi görünen şey bazen şer olabilir. Şer gibi görünen de bazen hayır olabilir. Bazı olayların zararlı ve şer gibi görünmesi, kişinin kendi iradesini kötüye kullanmasından kaynaklanmaktadır.