“Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: ‘Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?’ Onlar şöyle derler: ‘Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize gelip çattı.’ Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” (Müddessir, 74/40-48)
Bu ayetlerde kişinin cehenneme girmesine sebep olan bazı günahlar sıralan-maktadır. Bunların başında da namazı özürsüz terk etme günahı gelmektedir. Na-maz kılmak önemli bir ibadet olduğu için terk edilmesi de büyük günahtır. Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur:
“Onlardan (peygamber ve salih kimselerden) sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar, cehenneme atılacaklardır.”
Peygamberimiz (s.a.s) de namazın önemi hakkında şöyle buyurmuştur:
“İman ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir.” (Tirmizî, “İman”, 9)
Kulun kıyamet günü, Allah haklarından ilk hesaba çekileceği ameli namaz, kul haklarından ise döktüğü kandır. Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve za-rarlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabbi:
– Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamam-lanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizî, “Mevâkît”, 188)
Diğer bir hadislerinde ise, “Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, secdesini ve huşûsunu tam yaparsa, bu kimseye Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap eder.” buyurmuştur.
Meleklerin, Allah’ın huzurunda lehimizde şahitlik yapmaları için de namaz kılmamız gerekmektedir:
“Birtakım melekler geceleyin, diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda bulunurlar. Onlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah’ın huzuruna çıkarlar. Allah Teâlâ, kullarının hâlini çok iyi bildiği halde, meleklere:
–Kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Melekler:
–Onları namaz kılarken bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler.” (Buhârî, “Mevâkît”, 16)
Bir kutsi hadiste Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. Katımda da bir ahd (söz) yazdım ki, na-mazlarını vaktinde, doğru olarak kılanı cennete koyacağım. Beş vakit namazı kasten ve mazeretsiz terk eden için benim bir ahdim veya sözüm yoktur.” (İbn Mâce, “İkametu’s-Salat”,1403)
Namaz, çok önemli bir ibadet olduğu için, namaz kılmayanın imandan yoksun olarak ölmesi gibi bir tehlike söz konusudur. Çünkü namaz kılmamak, iman za-yıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine se-verek ve isteyerek uymak ve ibadetleri bir yük olarak görmemektir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.”
Hadis-i şerifte, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!” (Müslim, “Cennet”, 83-84) buyurulmuştur.
Namaz dinimizde o kadar önemli bir ibadettir ki, ölüm ve aklî dengeyi yitirme hâli dışında terk edilmesine asla izin verilmemiştir. Bu nedenle de normal şartlar-da namazı eda edemeyecek olanlara, durumlarına göre kılma ruhsatı verilmiş ve bu görevin yerine getirilmesi için dinimiz her türlü kolaylığı sağlamıştır. Şöyle ki, su bulamayanlar, teyemmüm ederek (Mâide, 5/6), savaş hâlinde olanlar, güçlerinin yettiği şekilde (Nisâ, 4/102), ayakta durmaya güçleri yetmeyen hasta ve özürlüler oturarak, buna da güçleri yetmeyenler, yatarak îma ile namazlarını kılabilirler (Âl-i İmran, 3/191).