“İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mümin kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.” (Nûr, 24/23-24)
Ahlakî bakımdan temiz bir hayat yaşama gayreti içinde olan insanlar bazen ifti-raya maruz kalabilmektedir. Maalesef günümüzde asılsız iftiralar yüzünden pek çok masum insanın karalandığına şahit olmaktayız. Böylece kişiler işlemedikleri bir suç-tan, yapmadıkları bir işten dolayı toplum önünde küçük düşürülmüş olmaktadır.
İftiranın her türlüsü kötü olmakla beraber, yukarıda zikrettiğimiz âyet-i kerime-de namuslu kadınlara dil uzatarak onları karalayanların dünya ve ahirette lanetlen-miş oldukları bildirilmekte, bunlar için ahirette çok büyük bir azabın olacağı haber verilmektedir.
Dinimiz iffet ve namus kavramına büyük bir önem vermiştir. Namus hem erkek hem kadın için geçerli olan bir kavramdır. Kadın olsun, erkek olsun, insanın ahlakî bakımdan seçkin bir konuma gelebilmesi için zinadan uzak durması, aklını, gön-lünü, gözünü ve tüm azalarını haramdan uzak tutması gerekmektedir. Bir insana zina ya da fuhuş suçlamasında bulunmak büyük zararlara yol açar. Hiç kimsenin bir başkasının iffeti ve namusu hakkında ileri geri konuşmaya hakkı yoktur. Sevgili Peygamberimiz, hiçbir şeyden habersiz masum bir kadına zina iftirasında bulun-mayı insanı mahveden yedi kötülük arasında saymaktadır (Buhârî, “Vesâyâ”, 2766). İnsanın mahvına yol açan diğer altı kötülüğün ‘Allah’a şirk koşmak’, ‘büyü yapmak’, ‘adam öldürmek’, ‘faiz yemek’, ‘yetimin malını yemek’, ‘savaştan kaçmak’ gibi suçlar olduğunu dikkate aldığımızda masum kadınlara yapılmış bir iftiranın ne korkunç bir iş olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Kur’an bize bilmediğimiz bir şeyin ardına düşmememizi öğütlemektedir (İsrâ, 17/36). Nitekim müminlerin annesi Hz. Âişe’nin böyle bir iftiraya maruz kaldığını Kur’an haber vererek, ellerinde hiçbir delil olmadan bu iftiraya inananların Allah in-dinde yalancılardan olduğunu belirtmiştir (Nûr, 24/11-16). Yine Kur’an’da iffetinden övgüyle bahsedilen, kadınlığın ve anneliğin iftiharı, iffet timsali Hz. Meryem dahi, Hz. İsa’yı Allah’ın bir mucizesi olarak babasız dünyaya getirdiğinde zina etmekle suçlanmıştı (Nisâ, 4/156). Bu itibarla bir müslümanın, herhangi bir hadise hakkında, hele bu hadise insanın namus ve şerefiyle ilgiliyse olayın iç yüzünü araştırmadan hüküm vermesi günahtır, bir müslümana asla yakışmayan bir tavırdır. Hakkında ileri geri konuşulan bir kimsenin, Hz. Meryem veya Hz. Âişe gibi bir iftiraya uğramış olmadığı ne malumdur?
Hz. Âişe ki, Peygamberimizin tertemiz eşi, müminlerin annesi, Benû Mustalık savaşında düşürdüğü kolyeyi bulmak için ordunun biraz gerisinde kalmıştı. Arka-dan gelen sahabi Safvân b. Muattal onu deveye bindirmiş, Peygamberin emaneti-ni, müminlerin annesini orduya yetiştirmişti. Fakat münafıkların lideri Abdullah b. Übey, Hz. Âişe’ye iftira atmak için bu olayı fırsat bilmiş ve maalesef bazı müminler de ona kanmışlardı (İbn Hişam, es-Sîre, II, 298).
Kadınlara yönelik iftiralar ve dedikodular, kadınları, eşlerini, çocuklarını, yakın-larını ve bir insan olarak herkesi rencide etmekte, yuvaları yıkmakta, arkada gözü yaşlı çocuklar bırakmaktadır. Kısaca iftiralar çoğu zaman telafisi imkânsız sosyal bunalımlara neden olmaktadır.
Bilelim ki, iddiasını ispat edememesi durumunda toplum tarafından kınanması gereken asıl kişi, iftiracının kendisidir. İftiraya uğrayan kadın dünya hayatında çok zarar görebilir, fakat asıl zarar ve ziyanda olan, iftiracıdır. Haksız yere bir kadını in-citen kişi, cehenneme yuvarlanacak ve Allah’ın lanetine uğrayacaktır (Nûr, 24/23-24). Allah’ın lanetinden daha büyük bir azap var mıdır?
O halde, söylediğimiz sözlere dikkat edelim, insanları incitmeyelim. Kızlarımız, kız kardeşlerimiz, annelerimiz ve teyzelerimiz durumunda olan hanımlara karşı ge-reken saygıyı gösterelim.