“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir. Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr, 59/18-20)
Yüce kitabımız Kur’an, Cebrail (a.s) vasıtasıyla Hz. Muhammed (s.a.s)’e gönde-rilen bir kitaptır. Ayetler, konuşma üslubuyla Peygamberimize gönderilmiş ve onun talimatıyla vahiy katiplerince yazıya aktarılmıştır. Ayetlerdeki hitaplara baktığımızda Peygamberimize hitaben “De ki”, “Ey nebi”, “Sana soruyorlar, de ki” cümleleri ile “Ey İnsanlar”, “Ey İman edenler”, “Ey Kâfirler”, “Ey Ehl-i kitap” tarzında genel hitap-lar görmekteyiz. Böyle farklı hitapların pek çok hikmeti bulunmaktadır.
Mezkur ayette özel olarak inananlara “Ey iman edenler” hitabının muhtevası he-pimizi kapsamaktadır. Bu hitapta inananlar esas alınmış olup; kadın, erkek cinsiyet farklılığı olmadığı gibi dil, ırk, renk v.b. faktörler de bulunmamaktadır. Yüce dinimi-zin evrensel oluşu ve nefs muhasebesinin hepimize gerektiği anlaşılmaktadır. Mezkur ayet ve meallerinde, imanlarımızın gereği nefis muhasebesi yapmaya çağırılmakta, Allah’ı unuttukları için kötü âkıbete duçâr olanların durumuna düşmememiz konu-sunda da uyarılmaktayız. Zira bu dünyada insan olarak dilediğimiz yolu seçme öz-gürlüğümüz bulunmakta, akıl ve irademizle yaptıklarımızın hesabını da vereceğimiz hatırlatılmaktadır. Akıbet olarak da cennet ve cehennemden bahsedilmektedir.
Yüce Yaratıcımız bizlere değer vererek irade ve akıl nimetleri bahşetmiş, kitap ve peygamber göndererek ilahî vahye muhatap kabul etmiştir. Davranışlarımızdan da haberdar olmasına rağmen bizi ikaz ederek kendi yoluna davet etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s)’in tavsiyeleri doğrultusunda bu ayetleri düzenli olarak sabah ve akşam namazlarımızdan sonra okumaya çalışırız. Okuduğumuz bu ayetleri düşün-memiz ve ibret almamız son derece faydalı olacaktır. Zira bu ayetlerin devamında düşünüp ibret almazsak, yüce Allah “şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine in-dirmiş olsaydık onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün” ikazıyla dikkatimizi çekmektedir.
Günümüz insanı olarak kendimizi güvende hissedebilmek için en son tekno-lojiler ile üretilen kamera sistemleriyle sevdiğimiz değerli eşyalarımızı, evimizi, iş-yerimizi, vatanımızı ve devletimizi korumaya çalışmaktayız. Yüce Allah ise aletlere ihtiyaç duymadan bizleri takip ettiğini asırlar öncesinden haber vermektedir. Bu nedenle her nefesimizin, her anımızın kayıt ve kontrol altında olduğunu unutma-dan, hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim, nefs muhasebemizi yapa-lım. Bu bağlamda nefs ve nefes kelimelerini de birlikte düşünelim. Her iki anlamın insan üzerindeki hayatiyetini unutmayalım.
18. ayette geçen ve “yarın” anlamına gelen “gad” kelimesi Kur’an-ı Kerim’in farklı ayetlerinde farklı anlamlarda kullanılmakla beraber “yarın için” manasında kullanıldığı tek âyet budur (Kur’an Yolu, V/228-230).
Çağımızda vaktin önemi geçmişe kıyasla daha iyi anlaşılmakla birlikte, yeterin-ce ve hakkıyla zamanın idrak edildiğini söyleyemeyiz. Bu bağlamda “Sûfi ibnü’l-vakt’tir” yani “vaktin çocuğudur” denilir. Ancak bu sözü Arap atasözündeki “mazi geçip gitmiştir, istikbâl ise gaiptir, insan için bulunduğu an vardır” bağlamında değerlendirmeliyiz. Aksi takdirde gününü gün eden eyyamcı bir yaklaşım veya bir lokma bir hırka anlayışıyla dünyaya sırt çeviren züht hayatı anlaşılmamalıdır. Ger-çek mümin dünya için ahiretini, ahiret için de dünyayı terk etmeyendir.
Müslüman olarak Kur’an’ın bütününü kabul etmek ve hayatımıza yön verirken Kur’an ahlakıyla ahlaklanmamız gerekir. Zira Peygamberimizin ahlakı Kur’an’dır. Gerek bireysel yaşantımızda gerekse toplumsal konularda hayatımızın merkezine Hz. Ömer’in ifadesiyle “Bugün Allah için ne yaptım?” sorusunu oturtabilirsek gün-lük muhasebe yapmış oluruz. Aksi takdirde daha henüz gencim veya şu anda vak-tim yok diye kendimizi aldatıp, tembellik ve gevşeklik gösterirsek zararlı çıkarız.
Yaşadığımız sürece “yarın” endişesi ile sorumluluğumuzu hatırlamalı, uzun ve zor olan ahiret yolculuğu azığını dünyada hazırlamalıyız.