“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir, dedi.” (Yûsuf, 12/53)
Hz. Yusuf, kralın karşısında suçsuzluğunu ispat edip kendini temize çıkarmıştı. Vezirin karısı da Yusuf’un masum olduğunu, asıl suçlunun kendisi olduğunu itiraf etmişti. Ancak bununla beraber, Yusuf Allah’ın yardımı olmasaydı nefsine yenik dü-şebileceğini söylemişti. İşte bu âyet, bizi durmadan kötülüğe sürüklemeye çalışan nefis tehlikesinden bahsetmektedir. Bize görünmeyen düşmanımız ne kadar tehli-keli ise böyle bir nefis de o derece tehlike arz etmektedir. Çünkü o, karşımıza çıkıp bize kötülük etmek isteyen herhangi bir düşman değildir ki, fiziksel bir müdahaley-le mukavemet edebilelim. Onun tehlikeli oluşu, içimizden, kendi benliğimizden çı-kıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Allah’ın Elçisi Yûsuf’a bulaşmış olan bu sinsî düşmandan hangimiz emin olabiliriz acaba? Peki, bu tehlikeyi bertaraf etmemiz mümkün değil midir? Elbette mümkündür. İşte bu âyet, nefsin kötülüğüne, aldat-masına nasıl karşı koyabileceğimiz hususunda bizlere rehberlik etmektedir.
Hepimiz birer nefis sahibiyiz ve nefsimizin doğal ihtiyaçları vardır. Ancak bu ihtiyaçlarımızı gayrimeşru yollarla gidermemeliyiz. Örneğin rızkımızı çalışarak alın terimizle kazanmaya çalışmalı, cinsel gereksinimlerimizi de aynı şekilde helal yol-lardan yani evlenmek suretiyle karşılama yoluna gitmeliyiz. Elbette zaman zaman karşı koymakta zorlandığımız isteklerimiz, arzularımız vardır. Zaten içinde bulun-duğumuz imtihan gereği bu olacaktır da. Şu var ki, nefsimizin bu ihtiraslarına karşı koyabildiğimiz ölçüde onurumuzu korumuş oluruz. Zîra iffetli insan, içinde kötü arzuların uyanmadığı kimse değildir. Asıl iffetli bu kötü arzularla mücadele edip onlara boyun eğmeyen kimsedir. Nitekim bir hadiste içinden kötü bir iş yapmayı geçiren, fakat ona yönelmeyene Allah katında sevap/ecir yazılacağı belirtilmektedir (Dârimî, “Rikâk”, 70). Öte yandan sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir diğer hadisinde nefsinin kötü arzularına hâkim olup ölümden sonrası için çalışan kimseleri akıllı davranmakla nitelerken, nefsinin her türlü arzu ve isteklerine uyarak hayatını de-vam ettirip Allah’tan her şeyi ve Cenneti isteyenlerin de aciz kimseler olduklarını söylemektedir (Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme”, 25). İşte doymak bilmeyen nefsimizin istekle-rine hâkim olabilmemiz diğer bir deyişle benliğimizi saran kötü arzularla mücadele edebilmemiz ancak yüce Yaratanımızın yardım ve lütfuyla mümkün olacaktır. Yusuf Peygamberimiz de Allah’ın yardımıyla nefsinin kötü arzularından kurtarabilmişti kendisini. Şöyle dua etmişti güzeller güzeli:
“Ey Rabbim! Benim için hapis, bu kadınların isteklerine boyun eğmekten daha hayırlı-dır. Çünkü sen, onların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, o zaman ben, onların ayart-malarına kapılır ve (doğru nedir, yanlış nedir) seçemeyen şaşkın kimselerden olurum.”
(Yûsuf, 12/33)
Tıpkı Allah’ın Peygamberi Yusuf’un yaptığı gibi, bizler de Allah’ın yardımı olma-dan benliğimizdeki kötü duygularla mücadelede başarısız kalacağımızı itiraf etmek-ten çekinmemeliyiz. Nitekim nefis mücadelesinde zorluk yaşayanlara, “Ey Allahım! Senin rahmetini umuyorum, bir an bile beni nefsime bırakma…” (Ebu Davud, “Edeb”, 100- dualarını tavsiye eden sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de bu hususta yüce Rabbi-mizin yardımına muhtaç olduğumuza dikkat çekmektedir.
Şüphesiz ki benliğimiz, hem iyi hem de kötü duygulara eğilimli bir tabiat üzeri-ne yaratılmıştır (Şems, 91/8). Bu tabiatının bir gereği olarak nefsimizin zaman zaman kötü hislerin baskısı altında kalması kaçınılmazdır. Dünya malı ve mevki-makam sevgisi veya şehevî arzular her birimiz için bir yere kadar doğal ihtiyaçlardır. İşte bu ihtiyaçlarımız, haram sınırlarını aşacak derecede hırsa dönüşmemelidir. Bunu engellememiz zor olmakla birlikte mümkündür. İrademiz, diğer bir ifadeyle bireysel mücadelemiz ve kararlılığımız bundan sonra kendini gösterecektir. Bizleri onur-landıracak ve yüce Allah’ın rızasına nail kılacak olan işte bu mücadele azmimizdir. Rahmet Peygamberi (s.a.s) de nefsiyle mücadele eden kimsenin önemli bir cihatta bulunduğunu dile getirmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 21). Fakat nefisle müca-delemizdeki bu kararlılığımız, olumlu netice verdiğinde, “Sana gelen iyilik Allah’tan-dır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir…” (Nisâ, 4/79) ayetinde de ifade edildiği gibi, bunun Allah’ın lütfu ve merhametiyle olduğunu asla unutmamalıyız. Bu bilinçle şu duayı sık sık tekrarlamaya gayret edelim:
“…Allah’ım! Nefsime, kötülüklere karşı koyabilmesini nasip et ve onu günahlardan arındır, onu en iyi temizleyecek olan Sensin. Onun velisi ve dostu sensin Allah’ım!…” (Nesaî,“İstiâze”, 13)